4.3. Terör Suçuna Yönelik Uluslararası Düzenlemeler

4.3.      Terör Suçuna Yönelik Uluslararası Düzenlemeler

Uluslararası antlaşma ve sözleşmeler, terör suçunun kapsamını belirleyen bir hukuk kaynağıdır. Kabul edilmiş uluslararası antlaşmalara ve sözleşmelere göre bazı eylemler terör suçu kapsamında sayılmaktadır. Bu şekilde iç hukuk bakımından terör suçu nitelemesine uymasa da uluslararası yükümlülüklere bağlı olarak terör suçu sayılan eylemler bu kavramın içinde değerlendirilmek zorundadır.

4.3.1.   Birleşmiş Milletler'in Yaptığı Düzenlemeler

Terör suçuna yönelik olarak uluslararası alanda 1930'lu yıllardan itibaren yoğun girişimlerde bulunulmuş, Milletler Cemiyeti bünyesinde çeşitli sözleşmeler imzalanmıştır. II. Dünya Savaşı'nın ardından bu yönde çalışmalar hız kazanmıştır.

1994'ten bu yana Birleşmiş Milletler Genel Kurulu aşağıdaki siyasal terörizm tanımlamasını kullanmaktadır: "Kamuoyunda, bir grupta ya da belirli kişiler arasında bir terör hâli yaratmak üzere tasarlanmış veya planlanmış cezai fiiller, kendilerini meşrulaştırmak üzere başvurulacak siyasal, felsefi, ideolojik, ırksal, etnik, dini ya da diğer herhangi mahiyetin gerekçesi her ne olursa olsun her koşulda kanunsuzdur."

Bununla birlikte Devletler, terörü genel olarak tanımlayıp terörist olan herkese karsı mücadeleyi yapmak yerine, kendilerini en çok rahatsız eden eylemleri önlemeye çalışmışlardır.

Örneğin yalnızca uçak kaçırma olaylarını ya da diplomatlara karşı suikastleri ele almışlardır. 9 Aralık 1999'da kabul edilen Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi ve 15 Aralık 1997 tarihinde kabul edilen Terörist Bombalamaların Önlenmesi Sözleşmesi, ilke olarak sektörel bazda terörü önleme sözleşmeleri olmalarına karşın, kapsadıkları sektörlerin özellikleri dolayısıyla, kapsamlarını terörün tanımının siyasal nedenlerle yapılamaması nedeniyle ortaya çıkan engelleri ortadan kaldıracak ya da en azından önemini azaltacak düzeyde geniş tutmuşlardır. Bu dar kapsamlı sözleşmelerden rehine almalar, bombalamalar, sivil havacılığa ve deniz ulaşımına yönelik eylemler ile terörizmin finansmanının önlenmesini teşvik edici sözleşmeler genel bir kabul görmüştür.

Çeşitli uluslararası birlik ve teşkilâtlar terörle ilgili önemli kararlar almışlardır. Örneğin Birleşmiş Milletler 1993 yılında Türkiye'nin verdiği önergeyle terörün bir insan hakları ihlali olduğunu oy birliğiyle kabul etmiştir. Bu sonuca göre günümüzde bütün devletler terör suçlularının insan haklarını ihlal ettikleri konusunda görüş birliği içindedirler.

2004 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1566 sayılı Kararı "Sivillere yönelik olarak girişilen eylemleri de kapsayacak şekilde, ölüme veya ciddi vücut hasarına yol açma niyetiyle işlenen cezai fiiller ya da kamuoyunda, bir bireyler topluluğunda veya belirli kişiler üzerinde bir terör hâli yaratma amacı taşıyan rehin almalar; hâlkı sindirmek veya bir hükûmet ya da uluslararası bir örgütü, terörizme ilişkin uluslararası sözleşme ve protokoller çerçevesinde ve buralarda tanımlandığı şekliyle bir saldırı teşkil edecek şekilde, belirli bir şekilde hareket etmeye veya bundan imtina etmeye zorlamak siyasal, felsefi, ideolojik, ırksal, etnik, dini veya benzer diğer mahiyetin gerekçesi ne olursa olsun hiçbir koşulda geçerli kabul edilemez." diyerek terör eylemlerini kınamıştır. 

Tanımın devletler tarafından gerçekleştirilen faaliyetleri de içerip içermemesi gerektiğini tartışmak isteyenler bulunmaktadır. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, konu ile ilgili 2004 yılında "Devlet terörizmi diye anılan tartışmaları bir kenara bırakmanın zamanı gelmiştir. Gücün devletler tarafından kullanımı hâli hazırda uluslararası hukuk kapsamında düzenlenmektedir. İşgale direnme hakkı gerçek anlamıyla anlaşılmalıdır. Bu, sivilleri kasıtlı olarak öldürme ya da sakat bırakma hakkını içermez." demiştir.

4.3.2.   Avrupa Konseyi'nin Yaptığı Düzenlemeler

Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği tarafından etkin sözleşmeler yoluyla devletlerin ortak bir tutuma çekilme çabası dikkate değerdir. Avrupa Konseyi ülkelerinin özellikle terörün parasal kaynaklarını kesmeye yönelik iş birliğine ağırlık verdikleri gözlenmektedir.

Avrupa Kıtası'nda terörle ilgili ilk genel nitelikli uluslararası belge, 27 Ocak 1977 tarihli Terörizmin Önlenmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi'dir. Bu sözleşme, içlerinde Türkiye'nin de bulunduğu Avrupa Konseyi'ne üye 17 devlet tarafından Strasbourg'da imzalanmıştır. Bu sözleşme terör konusunda uluslararası hukuk alanında yapılacak sonraki düzenlemelere kaynaklık etmiştir.

Konuya ilişkin olarak Avrupa Konseyi'nin benimsediği ilke, hiçbir gerekçenin teröre mazeret oluşturmayacağıdır. Bu fikir doğrultusunda hazırlanan 2005 Warşova Sözleşmesi büyük önem taşır. Bu sözleşmede Konsey, sözleşmede zikredilen terör suçlarının ve suçların, her kim tarafından işlenirse işlensin, hiçbir koşulda siyasal, felsefi, ideolojik, ırksal, etnik, dinsel ve diğer benzeri mahiyette mülahazalarla haklı gösterilemeyeceğini kabul ederek ve tüm tarafların bu suçları önlemek ve önlenmedikleri takdirde, ağır mahiyette olduğunu göz önünde tutarak kovuşturmak ve cezalandırılmasını sağlamak zorunluluğunda bulunduklarını kabul etmiştir.

Sözleşmeye göre "terör suçu", Sözleşmenin ekinde sıralanan antlaşmalardan birinin kapsamına giren veya bu antlaşmalarda tanımlanan suçlar anlamına gelir.

Sözleşmeye göre taraflar, sözleşmenin 5. maddesinde belirtilen "terör suçunun işlenmesine alenen teşvik", 6. maddesinde belirtilen "terörist saflara katma" ve 7. maddesinde belirtilen "terörizm için eğitim" fiilerini ulusal mevzuatlarında suç olarak ihdas etmek için gerekli düzenlemeleri yapacaklardır.

Avrupa Konseyi Terörle Mücadele Rehber İlkeleri:

11 Temmuz 2002 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi devletlere terörle mücadelede uygun adımlar atmaları konusunda yardımcı olmak üzere bir dizi rehber ilke benimsemiştir. Bu rehber ilkeleri, insan hakları ve terörizm tehdidi hakkındaki ilk uluslararası yasal metinlerdir. Burada Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu tüm terör eylemlerinin 'insan hakları konusunda ciddi ölçüde tehlike yarattığını, demokrasiyi tehdit ettiğini ve yasalara uygun şekilde kurulmuş hükûmetleri açıkça istikrarsızlaştırma ve çoğulcu sivil toplumu zayıflatma amacı güttüğünü' belirterek cezai ve yasa dışı olarak gördüğünü doğrular.

Rehber ilkeleri aynı zamanda üç açık ifade sunar: alınan tüm önlemler yasalara uygun olmak zorundadır; terörist karşıtı etkili adımlar atma arayışı konusunda insan haklarının desteklenmesi gerekmektedir ve tüm işkence türleri yasaklanmalıdır.

Hukukun üstünlüğüne ve tüm bireyler için geçerli olan insan haklarına saygı duymaya yapılan vurgu sert bir tutumu yansıtmaktadır. Bazı hükümetlerin 'terörle mücadele' uygulamaları bu yaklaşıma uygunluklarını sorgulatmaktadır.

Ancak rehber ilkeleri devletlere "terörle mücadelelerinde uç koşullar altında belirli hakları ihlal etme imkânı tanımaktadır. Terörle mücadele bir savaş veya bir ulusun yaşamını tehdit eden olağanüstü hâl durumunda gerçekleştiğinde devlet, uluslararası hukukun düzenlediği sınırlar ve belirlediği şartlar altında, durumun zaruretine göre insan haklarının korunması konusundaki uluslararası belgelerden doğan belirli yükümlülükleri geçici süreliğine ihlal eden önemler alabilir. Devlet bu tür önlemlerin ilgili uluslararası belgeler uyarınca alındığı konusunda yetkili makamları bilgilendirmek durumundadır.

2002 Rehber İlkeleri Kanunu Takibat İle İlgili Şunları İfade Eder:

•          Terör eylemleriyle suçlanan bir kişinin makul bir zaman içinde yasaya göre kurulmuş bağımsız, tarafsız bir mahkemede adil yargılanma hakkı vardır.

•          Terör eylemleriyle suçlanan bir kişi suçsuzluk karinesinden faydalanır.

•          Buna rağmen terörizmle mücadele zorunlulukları savunma hakkı konusunda özellikle aşağıdaki hususlara ilişkin belirli kısıtlamalar getirebilir: Müdafie erişim ve dava vekiliyle iletişim kurma konusundaki düzenlemeler, müdafiin dosyayı incelemesi ile ilgili düzenlemeler, gizli tanıklık kullanımı.

•          Savunma hakkına getirilen bu tür kısıtlamalar kesinlikle amaçlarıyla orantılı olmak zorundadır ve kovuşturmaların tarafsızlığını sürdürebilmek ve yargılama yöntemine ait hakların esaslılığını devam ettirmek amacıyla suçlunun çıkarlarını koruma konusunda telafi edici önlemler alınmalıdır.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi:

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ne ait birtakım kararlar ve belgeler terörizmle mücadele ile ilgilidir; en son örnekleri "İnsan Hakları ve Terörizmle mücadele" başlıklı 1840 (2001) sayılı Karar ile 1900 (2012) sayılı Karar ve 13011 (2012) sayılı "siyasi mahpusun tanımı" başlıklı Rapor'dur.

Son yıllarda Avrupa Konseyi tarafından terörizmle mücadele bakımından yapılan çalışmalar şunlardır:

Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin Dördüncü Ek Protokolü 20 Eylül 2012 tarihinde imzaya açılmıştır. Şu anda 12 ülke tarafından imzalanmış ve bir ülke tarafından onaylanmış durumdadır. Türkiye ek protokolü imzalayan veya onaylayan ülkeler arasında yer almamaktadır. Ek protokol, üç ülke tarafından onaylanmasının ardından yürürlüğe girecektir. Dördüncü Protokol çağdaş gereksinimlerin karşılanması adına Sözleşmenin bir dizi hükmümü tadil etmekte ve hükümlere ilaveler yapmaktadır. Sözü edilen hükümler bilhassa zaman aşımı, talepler ve yardımcı belgeler, hususilik ilkesi, transit geçiş, üçüncü bir devlete tekrar iadesi ile iletişim kanalları ve araçları konuları ile ilgilidir.

İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunması Sözleşmesi'ni tadil eden 15 sayılı Protokol 24 Haziran 2013 tarihinde imzaya açılmıştır. Protokol, Sözleşme'ye taraf tüm devletler tarafından onaylanmasının ardından yürürlüğe girecektir. Şu anda, Türkiye dâhil olmak üzere 28 ülke tarafından imzalanmış ve beş ülke tarafından onaylanmış durumdadır.

Öngörülen değişiklerin amacı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin etkililiğinin sürdürülmesini temin etmektir. Protokol ile Sözleşme'de yapılan değişiklikler şunlardır:

•          Sözleşme'nin Önsöz bölümüne ikincillik ilkesi ile takdir alanı (marjı) ilkesine atıfta bulunacak ifadelerin eklenmesi,

•          Mahkeme'ye başvuruda bulunulmasına ilişkin zaman kısıtlamasının altı aydan dört aya indirilmesi,

•          'Önemli bir zarar görmeye ilişkin kabul edilebilirlik kriterinin öngördüğü yerel mahkeme tarafından gereken şekilde dikkate alınmamış olan başvuruların reddedilmesini engelleyen ikinci teminatın kaldırılması,

•          Dairelerden birinin Büyük Daire lehine yargılama yetkisinden feragat kararına itiraz konusunda dava taraflarına tanınmış olan hakkın kaldırılması,

•          Hâkimlerin üst yaş sınırlamasına ilişkin olarak adaylara ilişkin listenin Parlamenterler Meclisi tarafından talep edildiği tarih itibariyle hâkim adaylarının en fazla 65 yaşında olması yönünde bir gereksinim getirilmesi.

İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunması Sözleşmesi'ni tadil eden 16 sayılı Protokol 2 Ekim 2013 tarihinde imzaya açılmıştır.

16 sayılı Protokol, Yüksek Sözleşmeci Taraf Devletler'in en yüksek düzeydeki mahkememe ve divanlarının Sözleşme'de veya protokollerinde belirtilen hak ve özgülüklerin yorumlanması ve uygulanması konularına ilişkin ilkesel soruları hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden tavsiye niteliğinde görüş istemesini mümkün kılmaktadır. Şu anda Protokol sekiz ülke tarafından imzalanmış durumdadır, ancak Türkiye, bu ülkeler arasında yer almamaktadır. Protokol on ülke tarafından onaylanmasının ardından yürürlüğe girecektir, protokol henüz hiçbir ülke tarafından onaylanmış durumda değildir.

4.3.3.   Avrupa Birliği'nin Yaptığı Düzenlemeler

Günümüz Avrupa'sını önemli ölçüde temsil eden Avrupa Birliği, terörist faaliyetlerin ulaştığı tehlikeli ve baş edilmesi zor yapısından kaynaklanan endişelerle, karşılıklılık gereksinimi çerçevesinde etkin bir iş birliğinin sağlanması konusunda özel bir çaba harcamaktadır.

Bu nedenle, Avrupa Birliği Komisyonu'nun 19 Eylül 2001 tarihinde alınan ve 13 Haziran 2002 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe giren Terörle Mücadeleye İlişkin Çerçeve Kararı'na göre, terörist eylemlere karşı hükümetlerin yeterli önlemleri almaları ve suçluları etkin bir biçimde cezalandırmaları konusunda yükümlülükler getirilmiştir. Bu hususta Avrupa Birliği tarafından 91/308, 2001/97, 2005/60 sayılı direktifler de çıkarılmıştır.

10 Haziran 1991 tarihinde kabul edilen Mali Sistemin Karapara Aklama Amacıyla Kullanılmasının Önlenmesi hakkında 91/308 sayılı Avrupa Birliği Konseyi Direktifi, sermaye akışını ve mali hizmetleri sınırlamadan mali sistemin karapara aklamada bir araç olarak kullanılmasını engellemeyi amaçlamıştır. Karapara aklamanın öncül suçu olarak 1988 tarihli BM Viyana Sözleşmesinde yer alan uyuşturucu suçlarını esas alan Direktif, finansal kuruluşların;

Müşterilerinin kimliklerini tespit etmelerini,

Kimlik tespitine yönelik iş ve işlemlerle ilgili kayıtları saklamalarını,

Karapara aklama şüphesi taşıyan işlemleri yapmaktan kaçınması ve böyle bir işlemle ilgili durumu yetkili birimlere iletmelerini,

Karapara aklamayı engelleyecek iç kontrol yöntemleri geliştirmelerini, Çalışanlarını bilgilendirilmelerini öngörmüştür.

2001/97 sayılı Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi Direktifi:

19 Kasım 2001 tarihinde onaylanan Finansal Sistemin Karapara Aklama Amacıyla Kullanılmasının Önlenmesine Dair 91/308 sayılı Direktifi Değiştiren 2001/97 sayılı Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi Direktifi karapara aklama ile mücadele kapsamındaki öncül suçları, sadece uyuşturucu suçları ile sınırlı tutmayıp organize suçlar, yolsuzluk suçları, sahtecilik, üye devletin ceza hukukunda ağır hapse neden olabilecek suçlar olarak genişletmiştir. Direktif, karapara aklamanın önlenmesine yönelik olarak getirilen yükümlülüklerin; kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, denetçiler, muhasebeciler, mali müşavirler, belirli faaliyetleri çerçevesinde noterler ve bağımsız hukuk mesleği ile uğraşanlar, emlakçiler kumarhaneler ve 15.000 Euro'nun üzerinde nakit işlem gerçekleştiren değerli taş, maden, sanat eseri ticareti ve müzayedecilik işi ile uğraşanlar tarafından yerine getirilmesini öngörmüştür

2005/60 sayılı Direktif:

Avrupa Komisyonu'nun Mayıs 2005'te kabul ettiği Finansal Sistemin Karapara Aklama ve Terörizmin Finansmanı Amacıyla Kullanılmasının Önlenmesine Dair 2005/60 sayılı Direktif, üye ülkelerin karapara aklamanın ve terörün finansmanının yasaklanması yönünde gerekli düzenlemeleri yapmaları gerektiğini belirtmektedir. Direktif;

2002/475/JHA sayılı Konsey Çerçeve Kararı'nda belirlenen suçları,

1988 sayılı BM Viyana Sözleşmesi'nde belirlenen uyuşturucu suçlarını,

Dolandırıcılık ve yolsuzluk suçlarını,

Hürriyeti bağlayıcı ceza üst sınırı bir yıldan fazla veya ceza alt sınırı alt aydan fazla olan suçları öncül suç olarak esas almıştır.

Direktif, kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, denetçiler, bağımsız muhasebeciler, belirli faaliyetleri çerçevesinde noterler ve bağımsız hukuk mesleği ile uğraşanlar, emlakçılar, "trust" ve şirket hizmeti sağlayanlar, kumarhâneler ve 15.000 Euro'nun üzerinde nakit işlem gerçekleştirenlerin yükümlü olarak kabul edilmesini öngörmektedir. Karapara aklama ile birlikte terörün finansmanı ile mücadeleyi de esas alan Direktif; müşterini tanı prensibi, bildirim yükümlülüğü, kayıtların ve verilerin saklanması ve uygulamaya yönelik tedbirler kapsamında yükümlülükler getirmiştir. Direktif bundan önce bu konuda çıkarılan iki direktifin yerini almıştır.

Avrupa Birliği yasal/resmî amaçlara yönelik olarak terörizmi "Terörizmle

Mücadelede Çerçeve Kararı"nın 1. Maddesinde" tanımlamaktadır. Tanım, terör suçlarını çoğunlukla kişi ya da mülke karşı işlenen ağır suçların yer aldığı bir listede düzenlenen,"... kendi doğaları ve bağlamları gereği, hâlkı ciddi şekilde sindirmek; veya bir devleti veya uluslararası bir örgütü bir eylemi işlemeye veya işlemekten kaçınmaya gayri meşru olarak zorlama veya bir ülkenin ya da uluslararası örgütün temel siyasi, anayasal, ekonomik veya sosyal yapılarını ciddi şekilde istikrarsızlaştırma veya yıkma amacıyla işlenen bir ülkeye veya uluslararası örgüte ciddi şekilde zarar verebilecek" belirli cezai suçlar olarak öngörmektedir.

INFOMELDUNG_LOGINBOX
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol