23.10. İfade Alma İlgili Kurallara Aykırılık
23.10. İfade Alma İlgili Kurallara Aykırılık
23.10.1. İfade Alma veya Sorgu Sırasında Müdafiin Hazır Bulunmaması
Yakalanan kişinin "müdafiinin ifade alma ve sorguda hazır bulunmasını talep etme" ve "müdafiin hukukî yardımından istifade etme" hakkı vardır. Bu hukukî yardım CMK 150'daki hâller dışında "isteğe bağlıdır" (CMK 147/1-c): kendi müdafii yoksa ifadesi alınırken Baro tarafından görevlendirilen bir müdafiin hazır bulunmasını isteyebilir. Müdafi, soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla ifade alma sırasında hazır bulundurulur. Sorguda ise "mecburi müdafilik" öngörülmüştür: "sorguda müdafii de hazır bulunur" (CMK 91/6). İstemde bulunmasına veya kanun gereği mecburi bulunmasına rağmen, ifade alma veya sorgu sırasında müdafi hazır bulundurulmamış ise, yapılan işlem kanuna aykırı hâle gelir.
23.10.2. Müdafiin Şüpheli İle Görüştürülmemesi
Kolluk tarafından yapılan soruşturma da dâhil olmak üzere, muhakemenin her evresinde müdafiin, yakalanan kişi veya sanıkla görüşme , ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz (CMK 149/3). Görüldüğü gibi, yakalanan kişi müdafi ile görüşme hakkına sahiptir. TMK 10 uyarınca, gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı, hâkim kararıyla 24 saat süre ile sınırlanabilir.
23.10.3 "Yasak Sorgu Yöntemlerinin Uygulanmamasını Talep Etme" Hakkı
İfade verenin veya sanığın beyanı, özgür iradeye dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebirde bulunma, bazı araçlar uygulama gibi iradeyi bozan bedenî veya ruhî müdahâleler yapılamaz. Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez (CMK 148/3). İfade veren veya sorguya çekilen sanığın iradesinin baskı altında olmaması ve beyanının özgür iradesine dayanması şarttır (CMK 148/1). Şüpheli ve sanığın irade özgürlüğünü engelleyici nitelikte; kötü davranma, işkence, ilaç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi, bedensel ve ruhsal müdahâlelerin yapılması yasaktır Şüpheli veya sanığa kanuna aykırı bir yarar vaat edilmesi de yasaklanmıştır (CMK 148/2).
Özgür iradeye dayanmayan ve yasak usullerle elde edilen ifadeler, "rıza ile verilmiş olsa da", delil olarak değerlendirilemez (CMK 148/3).
23.10.4. "İfade Alma Sayılmayan" Konuşmaların Akibeti
İfade alma sayılmayan aşağıdaki hâllerde, kolluğun ileride "şüpheli" konumuna girse bile ilgiliden aldığı bilgiler, hukuka uygun delil olarak kullanılabilir.
Savcılık veya kolluk basit bir başlangıç şüphesi üzerine, ilgilinin suç işlemiş olup olmadığını araştırmaya başlarsa, buna 'bilgi toplama' (informatorische Befragung) denilir. 'Bilgi toplama' fert haklarını kısıtlayan bir işlem sayılmadığı için, genel yetki ile yapılablir Bu aşamada suçun iz ve eserleri henüz net bir şekilde ortada değildir. Sadece suç işlendiği konusunda olayla bağlantılı, fakat tecrübe kuralına dayanan bir tahmin vardır. Tahmine dayalı basit şüphe, ceza muhakemesi hukukunda sadece arama türünden koruma tedbirleri açısından önem kazanırsa da, ilgili kişiyi sanık statüsüne getirmek için yeterli kuvvette değildir. Belli bir kişi hakkında soruşturma yapıp yapmama konusunda bir karar vermek açısından, yürütülen bilgi toplama kapsamı içindeki ifade alma işlemleri sırasında "ilgiliye" haklarının öğretilmesi mecburiyeti yoktur. CMK 147 bu alanda uygulanmaz.
Teknik anlamda "şüphelinin ifadesini alma" ve "sanığın sorgusu" ile "ön bilgi edinme" faaliyeti ayrımı yapılmaktadır. Bu ayrım Kanunda açıkça yer almamakla birlikte, uygulanmaktadır
Başlangıç şüphesi üzerine, bir kişinin yolda durdurulması ve üzerinin sıvazlanması suretiyle silah araması yapılması sırasında sorulan sorularda da, CMK 147 geçerli değildir.
Geçerli olmamasının sebebi şudur; susma hakkı ve müdafi ile görüşme hakkı, gözaltına alınarak günlerce, haftalarca veya aylarca hiç kimseyle görüştürülmeden yapılan sorgulamaları önlemek amacıyla kabul edilmiştir. Bu amaçla, yakalanan kişiye ifade vermezden evvel müdafii ile görüşme hakkı sağlanmıştır. Oysa sokakta polis tarafından durdurulan kişiye "durdurma sebebinin" söylenmesi mecburi ise de (PVSK 4A/3), bu kişi teknik anlamda "yakalanmış ve gözaltına alınmış bir kişi" değildir (AramaY 27). İlgili şahsın suç işlediği konusunda poliste "makûl bir başlangıç şüphesi" meydana gelmiş değil ise, durdurulan kişiye susma hakkının bildirilmesi gerekmez. Polisin sorduğu sorulara cevap vermek mecburiyetinde de değildir. Bu gibi sorulara Alman hukukunda 'informatorische Befragung' adı verilmektedir. Nasıl herkes toplumda yaşayan diğer insanlara çeşitli konularda sorular sorabiliyorsa, polis de fertlere bu tür sorular sorabilir. Ancak ferdin cevap vermek mecburiyeti yoktur. Tabiatıyla polis tarafından sorulan soruların başlangıç şüphesi çerçevesinde kalmış olması şarttır.
Fakat suç işlendiği izlenimi ortaya çıkmışsa (CMK 160/1), yani şüphe somutlaşmış ise veya kuvvetli ise ve ilgilinin polis tarafından yakalanması için gereken yoğunluğa ulaşmışsa, yakalama işlemi sırasında Polisin ilgiliye haklarını öğretmesi gerekir. Bununla birlikte, yakalanan kişinin olay yerinde haklarını öğrendikten sonra söyleyeceği sözler açısından, müdafiin hazır bulunması şartı aranmaz.
Bu bakımından da hakların bildirilmesi kuralı geçerli değildir. Meselâ, kıskançlık nedeniyle karısını öldürdükten sonra karakola giderek teslim olan şahsın, kendiliğinden yaptığı açıklamalardan önce onun susturulması, müdafiin getirtilmesi sözkonusu olmaz.
Susma hakkının bildirilmesi kuralının diğer bir istisnası da, suçüstü hâlinde iken takip edilen kişinin söylediği sözler bakımındandır. Örneğin suç işledikten hemen sonra takip edilerek yakalanan sanığa, suç aleti olan silahı nereye koyduğu sorulduğunda, sanık bunun yerini söylerse, avukatı olmadan konuştuğu ileri sürülerek, elde edilen silahın kanuna aykırı yöntemle elde edilmiş bir delil sayılacağı ileri sürülemez. Bu istisna toplumun güvenliği gerekçesi ile kabul edilmiştir.
Olaya ilişkin bilgi almak üzere, polis insanlara sorular sorabilir. Doğal olarak insanlar konuşarak anlaşırlar. Kanunlarımızın kabul ettiği sisteme göre, kolluğun "tanık dinleme" ve "sanığı sorguya çekme" yetkisi yoktur: kolluk sadece "ifade" alır. Başlangıç soruşturmasında ortada henüz sanık olmadığından, ifade alma bakımından sanık ve tanık ayrımı zaten söz konusu değildir. Kolluk "lüzum gördüğü kimse" lerin ifadesine müracaat eder, bunları çağırır, gerekli şeyleri sorar (PVSK 15). Bu kimseler ifade vermekten kaçınabilirler. Zîra hukukî açıdan "tanıklık statüsü" yoktur.
23.10.5. Hakların Kullandırılmamasının Sonucu
Hakların söylenmesine ilişkin kuralların ihlâl edilmesi, elde edilen beyanın kanuna aykırı yöntemle elde edilen delil olmasına neden olur.
Bu "kanuna aykırılık", Anayasaya aykırılıktır. Anayasa (Any. 38) hiç kimsenin kendisi aleyhinde delil vermek mecburiyetinde olmadığını açıklamıştır. Şüpheli veya sanığa hakları bildirilmezse, "aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi" durumu ortaya çıkar.
İfadenin "kanuna aykırı bir şekilde" alınmış olduğunun soruşturma evresinde hâkim kararı ile tespit ettirilmesi gerekirken, Türk Hukuku bu konuda hüküm içermemektedir. Amerikan Hukukunda ise, "delilin dosyadan çıkartılması usulü" (supression motion) vardır.
Hakları söylenmeden alınan ifade, savcı tarafından düzenlenen iddianamede, sanığın suçunu ispat etmeye yarayan bir delil olarak kullanılamamalıdır (Any. "2001¬4709" 38). Alman, Amerikan ve AİHM Kararları, sadece basit kanuna aykırılıklarda delili kullanmayı kabul etmektedir. Hakların bildirilmemesi ise, şüpheli veya sanığın savunma hakkının özünü ortadan kaldırdığı için, esaslı bir hukuka aykırılıktır. Hakların söylenmesi sırasında yapılan kanuna aykırılık, "basit bir kanuna aykırılık" ise, cebir ve şiddet kullanılmamışsa, elde edilen deliller Amerikan Hukukunda kullanılmaktadır. İfade alınırken cebir ve şiddet kullanılmışsa, menfaat vaad edilmişse (CMK 148), elde edilen delil hiçbir zaman kullanılamaz.
CMK 201 ve 215 duruşmada doğrudan soru ve çapraz sorgu hakkı kabul etmiştir. İfade alırken şüpheliye haklarını bildirmeyen kolluk memuru, müdafaa tarafından tanık olarak duruşmaya çağırılabilir ve nasıl ifade aldığı konusunda doğrudan ve çapraz sorguya tabi tutulabilir.
"Kanuna aykırı bir şekilde alınan ifade" üzerine suçlanan şüpheli, ifadeyi alan kolluk memuru aleyhine tazminat davası açabilmelidir. Amerikan Hukukunda, haklar söylenmeden ifade alınan durumlarda, kolluk memuruna karşı "İnsan Hakkı İhlali Davası" (civil rights liability) açılabilmektedir. Memur bu davada, "aldığı eğitim sırasında kendisine öğretilen ifade alma yöntemlerini uyguladığını", bir savunma olarak ileri süremez.
İfadesi alınan kişi "şüpheli" veya 'sanık' ise, susma hakkı vardır. Serbest iradeyi zorlayan metodlarla ifade almak kanuna aykırıdır. Hile tehdit, fena muamele ve işkence yapılarak elde edilen delillerin hukuk nazarında değeri yoktur (CMK 148).
Kanunda (CMK 148/1) yer alan, 'bedensel cebir ve şiddette bulunma' ibaresi, 'iradeyi bozan bedensel veya ruhsal müdahâleler'e örnek olarak verilmiştir. Bu nedenle, tehdit edilen bir kişinin ifadesi de özgür iradeye dayanıyor sayılamaz.
Mülga Kanun kolluktaki ikrarı delil saymıyor, sadece hâkim huzurundakini "delil" olarak kabul ediyordu (CMUK 247/1): bir kimsenin kollukta verdiği ifade, ikrar şeklinde de olsa, 'ikrar delili' bahis konusu olmayıp, mahkeme önünde dinlenen memurların tanık olarak verdikleri beyanlar delil oluyordu. Hâkim böylece ikrarın samimi olup olmadığını anlıyordu. Ceza Muhakemesi Kanunu, "müdafiin hazır bulunduğu" ifade tutanağının duruşmada çelişkiyi gidermek için okunmasını kabul etmektedir (CMK 213).
Sanığın iki ayrı ikrarı bulunsa ve bunlardan sadece biri özgür iradeye dayanmasa bile gene aynı kural uygunlanır ve serbest iradeye dayanan ikinci ikrarı da hüküm verilirken kullanılamaz.
Miranda kuralı diye bilinen haklarını öğrenme hakkı, Amerika Birleşik Devletlerinde 1965 yılında verilmiş olan bir Yüksek Mahkeme kararına dayanmaktadır . Olayda Miranda adlı şahıs polis tarafından yakalanmış ve ifadesi alınmıştı. Ancak ifade almadan önce müdafaa hakları sanığa bildirilmemişti.
Suçunu ikrar eden kişinin veya suç ile ilgili konularda polise bilgi veren, açıklamalar yapan kişilerin bu ikrar veya açıklamaları serbest iradeye dayanmalıdır. Serbest iradeye dayanmanın yanısıra, ikrar veya ifade öncesinde ilgiliye Miranda hakları öğretilmiş olmalı, yani müdafi ile görüşmeden önce hiçbir şey söylemeyebileceği ve söyleyeceği her şeyin kendisi aleyhine delil olarak kullanılabileceği ikazı yapılmış olmalıdır. Bu ikaz yapılmamış ise, verilen ifade delil olarak kullanılamaz.
Soruşturma evresinde sulh hâkimi tarafından veya duruşmada mahkeme başkanı tarafından yapılan sorguda da, sanığa hakları öğretilir. Bunun yapılmaması Kanuna (CMK 90/4) aykırılıktır (CMK 206/2). Özellikle duruşmadaki sorgu sırasında (CMK 191/3-c) sanığın haklarını bilip bilmemesi büyük önem taşır.
Ancak, önceki aşamalarda hakları öğretilmiş ve fiili biçimde sanık tarafından da kullanılmışsa, bozma sebebi yapılmamalıdır.
23.10.6. Kolluğun "İkinci Defa İfade Alma" Yasağı
İlk ifade alınıp CMK 147/1-i uyarınca tutanağa bağlanıp imzalandıktan sonra, şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem "ancak" Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir (CMK 148/5).
Kanun, "yasak ifade alma" usullerinden biri olarak, şüphelinin kolluk tarafından ikinci kez ifadesine başvurulmasını göstermiştir. Bu demektir ki, kolluk Cumhuriyet savcısının emri ile bir kez ifade alabilecektir. İlk kez alınan ifade için de, kolluğun kendiliğinden ifade alma yetkisini ortadan kaldırıldığı için (CMUK 156'nın kaldırılması yolu ile), ifade almak için, kolluğun C. savcısından emir alması zorunlu hâle gelmiştir (CMK 161/1, 2; YakalamaY 24/4). Kolluk gözaltındaki şüphelinin savcı emri ile ilk kez ifadesini aldıktan sonra, bir kaç saat sonra yeni bir gelişme olduğunda, tekrar ifadesine başvurmak isterse, bu ikinci ifade alma işlemi, "yasak sorgu" usullerine sokulmuştur. Cumhuriyet savcılarının bu kadar yoğun bir iş yükünün altından kalkmaları, pek mümkün görülmemektedir.