3.8. TCK 220'de Düzenlenen Suçlar

3.8. TCK 220'de Düzenlenen Suçlar

3.8.1. Örgüt Kurma

TCK'nın 220. maddesinin birinci fıkrasında örgüt kuranlar veya yönetenlerin cezalandırılacağı öngörülmüştür. Örgüt kurma hakkında, "silahlı örgüt kurma" (no.4.10.6) ve terör örgütü kurma (no. 5.4) bahislerinde yapılan açıklamalara da bakınız. 

TCK 220/1 de iki seçimlik hareket düzenlenmiştir. Buna göre suç işlemek amacıyla örgüt kurma veya yönetme hareketlerinden birini gerçekleştiren kişilere bu fıkrada öngörülen ceza verilecektir. Bu iki hareketi birden gerçekleştiren kişiler iki ayrı suçtan değil bir suçtan sorumlu tutulacaktır.

Örgütlenmenin seçimlik hareketlerinden biri olan örgüt kurma, kişilerin bir araya getirilmesi ve araçların sağlanmasıyla örgütün bağımsız bir varlık olarak var olmasını sağlayacak şekilde meydana getirilmesi, oluşturulmasıdır.

Örgüt kurmak daha önce mevcut olmayan bir örgütün meydana getirilmesi, oluşturulmasıdır. Diğer bir deyişle örgüt kurmak bunun için gerekli koşulların sağlanarak somut bir oluşum meydana getirilmesidir.

Örgüt kurucusu ise suç örgütünün varlığı için gerekli olan koşulları sağlayan kişi ya da kişilerdir.

Suç örgütü kurma suçu, örgütün kurulmasıyla birlikte oluştuğuna göre, örgütün kurulmasını sağlayan kişi ya da kişiler aynı zamanda örgütün üyesidir. Ancak örgüt kurucuları ayrıca örgüte üye olmaktan cezalandırmayacaktır.

Örgüt kurucusu bir kişi olabileceği gibi birden fazla kişi de olabilir. Ancak her halükarda asgari sayının tamamlaması gerekir. Tek kişi kendince örgüt kurduğunu düşünse bile buna kimse katılmadığı durumda örgüt kurduğunu iddia eden kişi örgüt kurmuş olmayacaktır.

O halde örgüt kurucusu tek kişi dahi olabilir. Örgütün varlığı için kurucu tarafından belirli amacı gerçekleştirmek üzere açıklanan teklifin en az iki kişi tarafından kabul edilmesi gerekir.

Diğer yandan yasal olarak kurulmuş bir organizasyonun sonradan bir suç örgütüne dönüşmesi de mümkündür.

Bu durum yasal olarak kurulmuş bir örgütün önceki amaçlarının yerine suç işleme amacını ikame etmeleri şeklinde olabileceği gibi, önceki amaçlarının yanında suç işleme amacını da eklemeleri ile olur. Bu durumda bu dönüşümü gerçekleştiren kişi ya da kişiler örgüt kurucusu olacaktır.

3.8.2.   Örgüt Yönetme

TCK'nın 220. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen seçimlik hareketlerden birisi de örgüt yönetmektir. Örgüt yönetme hakkında, "silahlı örgüt yönetme" (no.

4.10.7) ve terör örgütü yönetme (no. 5.4) bahislerinde yapılan açıklamalara da bakınız.

Örgüt yönetmek, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde insiyatif, karar verme gücüne sahip olmayı ifade etmektedir.

Diğer bir deyişle, örgüt amaçlarının gerçekleştirilmesi, örgütü bu amaçlar için etkili ve uygun kılmak için örgüt üyeleri arasında koordinasyon, bilgi, araç gibi unsurların sağlanması şeklinde örgütün organize edilmesidir. Bu anlamda örgüt yönetmek örgütün üyeleri üzerindeki etkisine dayanarak örgütün faaliyetlerini düzenlemektir.

Örgüt yöneticileri örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi, örgütün düzen, disiplin içinde organize çalışması, içe ve dışa karşı korunması, örgüt mensupları arasında koordinasyonun sağlanması, bilgi, araç sağlanması gibi birçok faaliyeti yürütür.

Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler, bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez. Çünkü suç örgütlerinin yapısı, işlenen suçlar bakımından iş bölümü yapılmasını ve belirli roller üstlenilmesini gerekli kılmaktadır. Bu bakımdan örgüt yöneticisi olmakla belirli suç ya da suçların işlenişinde yönetici konumunda olmayı birbirinden ayırmak gerekir.

Örgüt yöneticileri, örgütü kuran kişi ya da kişilerden de olabilir. Bu durumda ortada iki değil tek bir suç vardır. Diğer yandan örgüt yöneticileri aynı zamanda örgüt üyesidir. Örgütün asgari sayısına dâhildir. Ancak örgüt yöneticisi konumunda olan kişiler sadece bu konumlarından dolayı cezalandırılır, ayrıca örgüt üyesi olmaktan cezalandırılmaz.

Kanun bu iki grubu birbirinden ayırmış ve yöneticileri daha ağır cezalandırmıştır, "...sanığın su işlemek amacıyla kurulan örgütün yöneticisi konumunda bulunduğu gözetilmeden, sadece örgüt üyeliğinden uygulama yapılması suretiyle eksik ceza tayini.." (Yargıtay 8. CD., 20.06.2007, 2201-4803)

Örgütün bir tane yöneticisi olabileceği gibi çok sayıda yöneticisi de olabilir. Yine hiyerarşik yapılanma içinde kademelendirme meydana getirilerek en tepede bir yöneticisi ve ona bağlı yöneticiler ve onlara bağlı yöneticiler olabilir.

Bu bakımdan örgütü ve faaliyetlerini organize eden, emir ve direktifler veren, koordinasyon sağlayan, örgütün plan ve programlarını uygulatan ve benzer özellikteki diğer faaliyetleri yürüten kişileri örgüt yöneticisi saymak gerekir. Gerçekten geniş bir alanda faaliyetlerini yürüten örgütlerde bölge sorumluları, il sorumluları ve daha altında semt, mahalle sorumluları şeklinde bir yapılanma görülmektedir. Bu türlü geniş yapılanmaların söz konusu olduğu örgütlerde yönetici konumundakileri belirlemek her somut olayda ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur. Zira her bir örgütün yapılanması diğerlerinden farklılık gösterebilir.

TCK'nın 220 maddesinin 5. fıkrası örgüt yöneticileri bakımından yeni bir düzenleme getirmiştir. Buna göre, örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.

Bu düzenleme doktrinde çok eleştirilmiş ve özellikle örgüt yöneticisinin, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olsa bile hiçbir nedensel katkı sağlamadığı suçlardan dolayı cezalandırılmasının doğru olmadığı söylenmiştir.

Gerçekten bu fıkra düzenlemesiyle bir tür dolaylı faillik kurumu yaratılmak istenmiştir. Dolaylı failliğin bu türünde, örgüte dâhil olan kişi örgüte hâkim olan hiyerarşideki emir komuta zinciri içinde araç konumuna indirgenmektedir. 

Masa başı faillik olarak da isimlendirilen bu faillik çeşidinde, örgüt kendi hâkimiyeti altında hareket edenleri kayıtsız şartsız yönetmekte ve adeta bir makinanın dişlileri hâline getirmektedir. Bu durumdaki örgüt üyeleri kendilerinden istenilenleri kayıtsız şartsız yerine getirmek için hazır beklemektedir. Bu şekildeki bir örgütün faaliyeti çerçevesinde emredilen suçları işleyenlerin sorumluluğu kabul edilmekle birlikte -çünkü bu kişiler her şeyin farkında olarak suçu işlemekte ve kusurludurlar- bu kişiler organize suç mekanizmasının çarkında her zaman ikame edilebilir bir dişli konumundadır. Yani bu kişiler suçu işlemeyi kabul etmeseler dahi her zaman onların yerine geçerek suçu işleyecek kişiler bulunur.

Böylece arka planda emri veren örgüt yöneticisi suçu bizzat isleyen failin yanında olayın merkez noktasına yerleşmekte ve dolaylı fail olmaktadır.

Ancak eğer örgüt yöneticisinin suçun işlenmesi yönünde verdiği emir otomatik olarak yerine getirilemiyorsa ve suçun işlenişinde görevlendirilen kişi her zaman ikame edilemiyorsa bu durumda emri veren kişi suçun üzerinde fiili hâkimiyet kuramadığından fail olarak değil şartları varsa azmettiren ya da şerik olarak sorumlu olur.

TCK'nın 220. maddesinin beşinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan, ikame edilebilirlik yoluyla fiile hâkimiyet şartı aranmaksızın fail olarak sorumlu tutulacağı belirtilmiş ve bu kişiler bakımından adeta objektif sorumluluk öngörülmüştür.

 

Ancak bu fıkra TCK'nın 20. maddesinde öngörülen ceza sorumluluğunun şahsiliği esası ve suça iştirakte faillik bakımından benimsenen fiili hâkimiyet esasına uygun düşmeyen bir düzenlemedir. Bu nedenle örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolaylı örgüt yöneticilerinin sorumlu tutulabilmesi ikame edilebilirlik prensibi çerçevesinde fiile hâkim olma şartına bağlanmalıdır.

Buna göre örgüt yöneticisinin suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullandığı tespit edilebiliyorsa ya da bir fiil hâkimiyetinden bahsedilebiliyorsa dolaylı fail olarak sorumlu tutmak mümkündür. Yine örgüt yöneticisinin müşterek fail olması da, azmettiren veya yardım eden sıfatıyla sorumlu olması da söz konusu olabilir.

Ancak örgüt yöneticilerinin işlenen suçlarla bu türden hiçbir ilgilerinin olmaması da mümkündür. Yani örgüt yöneticilerinin örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla bir bağlantıları olmayabilir. Böyle bir durumda örgüt yöneticilerinin örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen her suç bakımından istisnasız olarak araştırılmaksızın ve herhangi bir temele dayandırılmaksızın katı bir yaklaşımla fiil hâkimiyetinden bahsetmek her zaman gerçekçi sonuçlar doğurmayabilir. Zira her örgütün kendi içinde farklı bir yapılanması olabilir. Örneğin bir örgütün yapısının bölgelere ayrılması ve her bölgenin başında ayrı bir yöneticinin atanması mümkündür. Bu tür bir yapılanmada belirli bir bölgenin yöneticisi kendi bölgesi dışında gerçekleştirilen suç faaliyetlerinden haberdar olmayacak, bu durumda ise işlenen bu suçlarla ilişkisi kurulamayacaktır. Ancak bu kişilerin sadece yönetici sıfatı olmasından hareket edilirse, hiçbir şekilde haberinin olmadığı bu suçlardan dolayı sorumlu tutulması söz konusu olacaktır. 

Bu nedenle sübjektif ceza sorumluluğuna ters düsen besinci fıkraya bir sınır getirmek ve eğer gerçekten islenen suçla bir bağlantı kurulabiliyorsa örgüt yöneticisinin sorumluluğuna gidilmesi isabetli olacaktır.

Örgüt üyeleri tarafından amaç suçların işlenmesi hâlinde sadece iştirak iradesi çerçevesinde maddî ve manevî olarak suçun işlenmesine nedensel katkı sağlayan kişilerin iştirak hükümlerine göre cezalandırılması kabul edilmelidir.

Buna göre örgüt yöneticilerini suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde islenen suçlardan sorumlu tutabilmek için yöneticide islenen suça yönelik "bilme", "bilebilirlik ve kontrol", "hâkimiyet' gibi unsurlardan en azından birinin varlığını tespit etmek kanun hükmünün amacına ve adalete daha uygun olacaktır.

3.8.3.   Örgütün Faaliyeti Çerçevesinde Suç İşlenmesi

TCK'nın 220. maddesinin 4. fıkrasına göre, örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilecektir. Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı cezaya hükmedilebilmesi için ayrıca örgütün amacı çerçevesinde bir suçun işlenmesi gerekmemekteyken, örgütün faaliyeti çerçevesinde ayrıca suç işlenmesi hâlinde suç işleyenler hem durumlarına göre birinci veya ikinci fıkradan hem de işledikleri suçtan dolayı gerçek içtima kurallarına göre cezalandırılacaktır.

"...sanıklar H.O.T. ve Ş.T. hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme ile fuhuş, sanıklar A.S., M.Y., UY, S.C., Ş.A., ve D T. hakkında örgüt üyesi olma ve fuhuş ile sanık Ş.A hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükme ilişkin sanıklar ve müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, adı geçen sanıklar hakkındaki hükmün istem gibi oy birliği ile onanmasına..." (Yargıtay 8. CD. 2007/9222-2007/8495).

3.8.4.   Suç İşlemek Amacıyla Kurulmuş Olan Örgüte Üye Olma

TCK'nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçu düzenlenmiştir. Örgüte üye olma hakkında, "silahlı örgüt üyesi olma" (no. 4.10.8) ve terör örgütü üyesi olma (no. 5.4) bahislerinde yapılan açıklamalara da bakınız.

TCK 220/2, örgüte üye olma suçunu işleyenleri, örgüt kuran ya da yönetenlere göre daha hafif cezalandırmıştır.

Örgüte üye olmaktan anlaşılması gereken, örgütü kuranlar veya yönetenler dışında kalmakla beraber, örgütün amaçlarını benimseyerek verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmaktır.

Bu bakımdan sadece örgütün programının, örgüt faaliyetlerinin benimsenmesi yeterli değildir. Örgüte katılanın örgüte bir katkı sağlaması gerekir. Bu katkının maddî olması ise şart değildir. Örgüt üyesi tarafından bir görevin üstlenilmesi hâlinde, cezalandırılmak için üstlenilen bu görevin yerine getirildiğinin ispatı gerekmez. Örgüt açısından bu kişinin gerektiğinde kullanılabileceğini bilmek de örgütü güçlendiren bir katkıdır. Bu bakımdan bu kişinin sadece varlığı bile üye olmak için yeterli olacaktır. Böylece örgüte üye olma fiili, örgüte kendi gücünü, enerjisini sunma, istendiği zaman kendisinden yararlanılabileceğini kabul etme, örgütü en azından potansiyel olarak güçlendirme şeklinde açıklanabilir.

Örgüt üyesi olan kişinin örgütün varlığı bakımından olmazsa olmaz bir kişi olması şart değildir.

Bu bakımdan bu üye olmaksızın örgütün devam edemeyeceğinin ispat edilmesi gerekmemektedir. Örgüt üyeleri örgüt bakımından vazgeçilmez nitelikte olmasalar bile, örgüt için önemli unsurlardır.

Ancak örgüte katılma iradesini açıklayan kişinin hemen başlangıçta maddî bir katkı sağlaması gerekmez. Örgüte katıldıktan sonra da bu katkıyı sağlayabilir.

Bu nedenle kişi henüz maddî bir katkı sağlamadan yakalansa dahi, bu kişinin örgüt üyesi olduğuna dair somut kanıtlar bulunabildiği takdirde cezalandırılması gerekir.

Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak örgüt üyeliği için yeterli değildir.

Örgüt üyesinin üyelikten cezalandırılabilmesi için örgütün amaçları doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez. Örgüt üyeliği başlı başına cezalandırılan bir suçtur.

Diğer yandan örgüt üyesinin faaliyetinin mutlaka örgüt tarafından gerçekleştirilen suçlara katılma şeklinde olması da gerekmez. Üyeler arasında bilgi alışverişi, haber, istihbarat toplama, lojistik destek sağlama, örgütsel planlara katkı sağlama gibi faaliyetleri gerçekleştirenler de örgüt üyesidir.

Diğer yandan örgütün niteliğini, amaçlarını bilerek üye olarak katılmak istemeyen ancak, örgüte birtakım katkılar sağlayan kişilerin üyelerden ayrılması gerekir. Örneğin, örgüte sadece silah gibi bazı araçları satan veya örgütün işlediği suçlara sadece o suç açısından iştirak eden kişiler, örgüte katılma kasıtları olmadığı için örgüt üyesi olarak nitelendirilemezler.

Buna ilişkin 765 sayılı TCK döneminde verilmiş bir Yargıtay kararı şöyledir: "... tüm işlemlerin dokuz günlük kısa bir süre içinde gerçekleştiği ve sanığa kod adı da verilmediği ve yasa dışı örgüte kesintisiz, sürekli, uzun zaman devam eden bir yardımı olmadığı dikkate alınarak, kısa bir zaman dilimi içindeki eylemleri; belli bir yoğunluğa ulaşmadığı, örgütle organik bir bağ bulunmadığı, lojistik destek sağlanmadığı için yasa dışı örgüt üyesi olmak suçunu oluşturmamaktadır" (Yargıtay CGK. 19.12.1995 tarih ve E. 1995/9-306, K. 1995/383) '

Örgüte üye olma konusunda tek taraflı irade beyanı yeterli değildir; örgüte üye    olmak  için örgütün organları tarafından kişinin üye olarak kabul edilmesi gerekir.

Kişi örgüt üyesi olma konusunda istekli olabilir; ancak bu isteği kabul görmediği sürece kendi başına örgüt üyesi olması mümkün değildir. Aksi takdirde, örgüte zarar vermek isteyen kimselerin de hiçbir onaya gerek olmaksızın örgüte dâhil olmaları ve örgütün yapısına ve varlığına zarar vermeleri söz konusu olabilecektir. Örgüt yöneticilerinin örgüt kapsamında işlenen suçlardan fail olarak sorumlu tutulması da göz önünde bulundurulduğunda bu husus daha iyi anlaşılacaktır.

Yargıtay da tek taraflı irade beyanıyla örgüte üye olunamayacağını kabul etmiştir:" Failin salt silahlı örgüte ilgi duyması, örgüte katılmak için zemin arayışına girmesi, bu amaçla kendisini örgüte ulaştırabilecek kişilerle temasa geçmeye çalışması ve örgüt mensuplarıyla görüşüp buluşmadan, salt örgüte katılmak amacıyla başka bir bölgeye yolculuk yapması eylemlerinin silahlı örgüt üyeliği suçunun oluşumu için yeterli olmadığı..." (Yargıtay CGK., 10.062008, 270 E/164 K)

Ancak diğer yandan örgüte üye olarak katılmanın bir merasimle yapılması gerekmez, fiili katılım yeterlidir. Bu bakımdan bir form doldurma ya da başka bir prosedür gerekli değildir.

Ancak bunun yanında üyeliğe kabul etmede yemin ettirme, biat etme, el öpme gibi geleneklerin, törenlerin yapıldığı örgütlerin varlığını da belirtmek gerekir.

Örgüte üyelik, kişinin örgütteki rolünü bilmesi şartıyla örgütün kurulması anında da mümkündür.

Örneğin örgütün kurulma aşamasında 3 kurucusu, dört yöneticisi, 10 tane de üyesi olabilir. Ancak 1 kurucu ve 1 yönetici ile 1 de üye şeklinde de olabilir. Bunun yanında örgüte sonradan katılmak da mümkündür. Bu durumda bu kişi bakımından örgüte üye olduğu anda suç gerçekleşmiş olacaktır.

Örgüt üyelerinin birbirlerini tanımaları şart olmadığı gibi, örgüt kurucularını, yöneticilerini de tanımaları şart değildir. Ancak kişinin bir örgüte katıldığını ve kendisiyle birlikte başka kişilerin de var olduğunu bilmesi gerekir.

3.8.5.   Örgüte Üye Olmamakla Birlikte Örgüt Adına Suç İşleme

TCK'nın 220. maddesinin altıncı fıkrasında örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenlerin ayrıca örgüte üye olmak suçundan cezalandırılacakları öngörülmüştür. 11.4.2013 tarihli 6459 sayılı Kanun'un 11. maddesiyle TCK'nın 220. maddesinin 6. fıkrasında değişiklik yapılarak bu fıkra hükümlerinin sadece silahlı örgütler açısından uygulanabileceği belirtilmiştir. Buna göre "örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısında kadar indirilebilir. Bu fıkra hükümleri sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır"

Örgüt adına suç işlenmesinden bahsedilebilmesi için suçun örgütün bilgisi ve isteği doğrultusunda işlenmesi gerekir. Örneğin suç örgütleri bünyelerine eleman katmadan önce bu kişilerin yeteneklerini, niteliklerini, güvenilirliklerini, sadakatlerini, kararlılıklarını denemek için kişiyi birtakım testlere tabi tutmak isteyebilir ve belirli suçları işlemesini isteyebilirler.

Ancak dikkat etmek gerekir ki, örgüt adına suç isleyen kişiyi örgüt üyesi olarak cezalandırabilmek için bu kişinin söz konusu suçu fail olarak işlemesi gerekir.

Buna karşılık bu kişi söz konusu suçta fail değil de azmettiren ya da yardım eden konumundaysa bu kişileri örgüt üyesi olarak cezalandırmak mümkün değildir,

TCK'nın 220/6 maddesinde 02,07,2012 tarihinde 6352 sayılı Kanunla bir düzenleme yapılmış ve örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişilere verilecek cezanın yarısına kadar indirilebileceği öngörülmüştür,

3.8.6.   Örgüt İçindeki Hiyerarşik Yapıya Dâhil Olmamakla Birlikte, Örgüte Bilerek ve İsteyerek Yardım Etme

 TCK'nın 220, maddesinin yedinci fıkrasında örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenlerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı düzenlenmiştir, Bu konuda terör örgütüne yardım suçuna ilişkin açıklamalara da bakınız (no, 4,12),

Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden herkes bu suçun faili olabilir,

Ancak bu suçun oluşabilmesi için örgüte yardım eden kişilerin örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmaması, yani örgüt üyesi olmaması gerekir.

Eğer kişinin örgüt üyesi olmasına neden olacak koşullar varsa, o takdirde bu suç değil örgüt üyeliği suçu oluşur, Örgüt üyeliğinde bir devamlılık söz konusudur,

Üye olan kişi örgütle organik bir bağlantı kurmakta ve hiyerarşik yapının içine dâhil olmaktadır. Örgüte yardımda bulunan kişinin ise, bu hiyerarşinin içine girmesi ve devamlı bir ilişki içine girmesi söz konusu değildir.

Yardım eden kişinin yardımı geçicidir, Yardımın süreklilik oluşturması durumunda kişinin örgüt üyesi olduğu kabul edilebilir, Kişinin bu kapsamda örgüt üyesi mi olduğu yoksa örgüte yardım eden mi olduğunu her somut olayda hâkim belirleyecektir,

Örgüte yardım,           silah     temini, yiyecek           ve içecek sağlama, yer tahsis etme, malî destek        verme, her türlü lojistik destek sağlama gibi hareketlerle gerçekleşebilir.

Ancak yardım kapsamında örgüte veya mensuplarına malzeme temini başlı başına bir suç oluşturabilir, Örneğin örgüte veya mensuplarına silah temini durumunda silah temin eden kişiyi farklı neviden fikri içtima hükümlerine göre (TCK 44) sadece en ağır cezayı gerektiren suçtan cezalandırmak gerekir, Çünkü 7, fıkra metninde 6, fıkra metninde olduğu gibi "ayrıca" ifadesine yer verilmemiştir, Ancak örgüte silah temin eden kimse aynı zamanda örgütle organik bağlantı içinde olan ve örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olan bir örgüt mensubu olabilir, Bu durumda örgüt mensubunun hem örgüte silah temin etme fiilinden dolayı hem de örgüte üye olma suçundan dolayı  gerçek içtima hükümlerine göre ayrı ayrı cezalandırılması gerekir.

Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır.

Zira kanun örgüt mensuplarına değil, örgüte yardım etmeyi düzenlemiştir. Bu durumda bir suç örgütü mensubunun yarasını tedavi etmek örgüte yardım suçunu oluşturmaz. Ancak kişinin bilerek ve isteyerek suç örgütüne sıhhi malzeme temin etmesi bu suçu oluşturacaktır. Mensuplara yapılan yardım ancak örgüte yardıma yönelikse bu kapsamda değerlendirilecektir. Bu durumda yardım edilen kişilerin örgüt mensubu olduğunun bilinmesi gereklidir.

Aynı şekilde bir örgüt mensubu olsa bile, örneğin aç kalan, donma tehlikesiyle karşı karşıya gelen bir kişiye yapılan yardım esas itibariyle suç oluşturmaz.

Ancak bu tür yardımlar örgütün amacını gerçekleştirmeye yönelik ve düzenli bir şekilde yapılıyorsa örgüte yardım suçu söz konusu olacaktır.

Örgüte yardım eden kişi ayrıca örgüt faaliyeti çerçevesinde bir suç işlerse ya da bir suça katılırsa bu suçtan dolayı ayrıca cezalandırılacaktır.

Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi gibi cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte yardımda bulunan bir kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir.

Ancak bu takdirde bu kişinin örgüt üyesi olup olmadığının da araştırılması gerekir. TCK'nın 220/7. maddesine 02.07.20l2 tarih ve 6352 sayılı Kanun ile bir ekleme yapılmış ve "Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir" denilmiştir.

Yargıtay'ın bu fıkra bakımından verdiği kararlardan bazıları şöyledir: "3713 sayılı Yasanın suç tarihinde yürürlükte bulunan 7/2 maddesinde "örgüt mensuplarına yardım edenlere veya şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca" cezalandırılacağı belirtilmiş, 5237sayılı TCY'nin 220/maddesinde ise "örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır" hükmüne yer verilmiş, terör örgütüne üye olmak ise aynı Yasanın 314/2 maddesinde yaptırıma bağlanmıştır 3713 sayılı Yasanın 7/2 maddesi ile 5237 sayılı TCY'nin 220/7. maddesinin unsurları benzerlik arz etmekte ve bir kısım fiiller her iki maddede de düzenlenmiş bulunmakta ise de uygulamada benimsenen en ayırıcı ölçüt yardım fiillerinin maddî nitelikte bulunup bulunmamasıdır. Maddî nitelikteki yardım fiilleri suç tarihinde yürürlükte bulunan normlar dikkate alınmak suretiyle 5237 sayılı TCK'nin 220/7 maddesi kapsamında, maddî nitelikte olmayan fiiller ise 3713 sayılı Yasanın 7/2 maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Amacı Türkiye Cumhuriyetinin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını silahlı mücadele vererek Devlet idaresinden ayırıp bu bölgede Marksist-Leninist ilkelere dayalı bir Kürt Devleti kurmak olan PKK terör örgütü elebaşının yakalanması

üzerine, örgüt tarafından Kürdistan Demokratik Konfedarilizm önderi olarak kabul edilen Abdullah Öcalan' sahiplenme kampanyası çerçevesinde sanıkların örgütün ve amacının toplum içinde benimsenmesini sağlamaya yönelik olarak "ben bir Kürdistanlı olarak Kürdistan'da sayın Öcalan'ı bir siyasal irade olarak görüyor ve kabul ediyorum" ibarelerini içeren bildirileri imzalatmakta ibaret olan eylemleri, nitelik ve yoğunlukları da dikkate alınmak suretiyle 3713 sayılı Yasanın 7/2 maddesi kapsamında değerlendirilmelidir" (Yargıtay CGK., 12.08.2008, 2007/9-230 E., 2008/23 K.)

"...Lisesi duvarına terör örgütünün propagandası niteliğinde yazı yazılması fiili silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğu ve bu suçtan dolayı cezaya hükmedilmesi gerektiği..." (Yargıtay CGK 23.02.2010, E.2010/9-7, K. 2010/37)

"Tüm dosya kapsamından sanığın fotoğraf çekmekten ibaret eyleminin örgüte yardım suçunu oluşturmayacağı, hukukî durumun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi..." (Yargıtay 9. CD. 28.12.2006, 2006/6167 E., 2006/7822 K.)

3.8.7.   Örgütün Propagandasını Yapma

Türk Ceza Kanunu'nun 220/8. maddesinde suç örgütünün veya amacının propagandasını yapma fiili suç olarak düzenlenmiştir. (Bu konuda terör örgütünün propagandasını yapma suçunu (TMK 7/2) açıklayan bahse de bakınız (no. 5.5).

TCK'nın 220/8. hükmüne göre "Örgütün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır."

Örgütün propagandasını yapma suçunun faili herkes olabilir. Hatta örgüt mensubu kişiler de bu suçun faili olabilir.

Bu takdirde bu kişiler örgütteki konumlarına göre aldıkları cezadan başka ayrıca örgütün propagandasını yapma fiilinden de cezalandırılacaklardır.

Propaganda yapma fiilinden örgütün övülmesi, kişilerde örgüte sempati duyulmasını sağlayacak hareketler gerçekleştirilmesi, örgütün faaliyetlerine yakınlık sağlayacak duyguların yaratılması, örgüte karşı duyulan düşmanlığın ortadan kaldırılması sonucunu doğuran hareketlerin yapılması gibi faaliyetler anlaşılabilir.

Yine örgütü iyi gösteren biçimde tanıtmak, örgütün varlığından haberdar etmek de örgütün propagandasını yapmak kapsamında olabilir. Ancak bütün bu faaliyetlerin, maddenin son hâli gereğince, "Örgütün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde" olması gerekir.

Böylece maddenin yeni hâliyle propagandanın yapılış şekline sınır getirilmiştir. Propagandanın örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini ya meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde yapılması gerekir. 

Bu durumda her türlü propaganda fiili bu suçun oluşması için yeterli olmayacak; ancak maddede sayılan alternatif niteliklere sahip olan propaganda fiilleri suç teşkil edecektir. Propagandanın bu niteliklere sahip olup olmadığı ise her somut olayda hâkim tarafından değerlendirilecek bir husustur.

Örgütün propagandasının belirli bir şekilde yapılması şart değildir. Yazılı, sözlü fiillerle olabileceği gibi, gösteri, protesto vb. yollarla yapılması da mümkündür.

Bu şekildeki faaliyetlerle örgüte yandaş sağlanacak, yasa dışı faaliyetleri meşruymuş gibi gösterilerek örgütün toplum nezdinde kabul görmesine yardım edilmiş olacaktır. Bu şekilde örgütün toplum için oluşturduğu tehlike daha da büyümektedir, Çünkü örgütün meşru olduğuna ve faaliyetlerinin suç oluşturmadığına inananların sayısı arttıkça, örgütün sırf örgüt olması nedeniyle toplum içinde yarattığı endişe ve panik duyguları daha da yoğunlaşacaktır.

Örgütün propagandasını yapmak bakımından belirli bir sayı aranmamıştır. Böylece bu suç çok failli bir suç olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle bu suçu tek başına bir kişi de işleyebilir birden fazla kişi de işleyebilir. Bu durumda iştirak hükümleri uygulanacaktır.

Bu suç ancak kasıtla işlenebilen bir suçtur; taksirle işlenemez. Özellikle maddenin son hâlinden sonra bu suçun olası kasıtla işlenemeyeceğini hatta özel kasıtla işlenebileceğini belirtmek gerekir.

Zira failin propaganda yapmaktaki amacı örgütün iyi gösterilmesine, destek görmesine, örgütün toplum nezdinde benimsetilmesine yönelik olmalıdır. Diğer yandan failin sadece örgütün propagandasını yaptığını bilmesi ve istemesi yeterli olmayacak, propaganda teşkil eden fiilinin örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini ya meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde olduğunu da bilmesi ve istemesi gerekecektir.

TCK'nın 214. maddesi "suç işlemeye tahrik", 215. maddesi "suçu ve suçluyu övme" fiillerini cezalandırmaktadır. Buna göre bir kişinin örgütün propagandasını yapması aynı zamanda bu suçların da oluşmasına neden olabilecektir. Bu durumda ise TCK'nın fikrî içtima kuralı gereğince faile en ağır cezayı gerektiren suçtan ceza verilecektir.

Diğer yandan 3713 sayılı TMK'nın 7/2. maddesinde terör örgütlerinin propagandasını yapma fiili cezalandırılmıştır. Buna göre TMK kapsamında bir örgütün propagandasını yapma durumunda bu madde uygulanacaktır. Çünkü bu madde 220/8'e göre özel hükümdür.

Terör örgütünün propagandasının yapılmasının söz konusu olması durumunda TCK 220/8 değil TMK 7/2 uygulanmalıdır. Bu bakımdan şu Yargıtay kararı tartışılabilir: "Sanığın terör örgütünün propagandasının yapıldığı gösteriye katılıp alkış tuttuğu, zafer işareti yapıp slogan attığı sabit olduğundan atılı suçtan mahkûmiyetine (TCK m. 220/8) karar verilmelidir," (Yargıtay 9. CD. 22.12.2009, 2008/7048 E., 2009/12581 K.) 

TCK'nın 220/8. maddesinin uygulaması yapılırken ifade özgürlüğüyle olan sınırının da çizilmesi gerekir. İfade özgürlüğü kapsamında yer alabilecek fiilleri propaganda saymak kişilerin temel hak ve özgürlüklerini haksız yere kısıtlayabileceği gibi, bu tutum AİHM nezdinde de sıkıntı yaratabilecektir.

Burada ifade özgürlüğü konusunda ayrıntıya girmeden kısaca söylemek gerekir ki, düşünceyi açıklama yani ifade hürriyeti özgürlükçü demokratik Devletlerin temelini oluşturur. Demokrasi her türlü inanç, fikir ve düşüncenin korkusuzca ifade edilerek serbest bir tartışma ortamı yaratılması üzerine kuruludur. Bu bağlamda çoğulcu bir demokraside bazı grupların özellikle siyasî konularda aşırı ve anti demokratik görüşleri bile ifade etmesi bir dereceye kadar hoşgörüyle karşılanmalı ve ceza tehdidiyle sindirilmeye çalışılmamalıdır. Bu bakımdan belirtmek gerekir ki, AİHS'nin 10. maddesiyle koruma altına alınan ifade hürriyeti sadece sorunsuz olarak kabul edilebilecek düşünceler için değil, ancak aynı zamanda Devleti ve halkın bir bölümünü incitici, şoke veya rahatsız edici ifadeler için de geçerlidir. Ancak diğer yandan düşünceyi ifade özgürlüğünün sınırsız olduğu da söylenemez. Kişiler düşünceyi ifade etme bahanesiyle suç işlemeyi tahrik edemezler, suç ve suçluları övemezler, insanları birbirine kin ve düşmanlığa sevk edemez, hakaret veya tehditte bulunamazlar. Bu doğrultuda toplumu tehdit eden suç örgütlerinin propagandasının yapılması da düşünceyi açıklama/ifade hürriyetinin koruması kapsamında değildir,

Ancak ifade özgürlüğünün ne zaman bittiği propagandanın ne zaman başladığı konusu her somut olayda hassas bir şekilde değerlendirilmelidir.

TCK'nın 220/8. maddesinin ikinci cümlesine göre propaganda suçunun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Basın ve yayın yoluyla yapılan propagandanın doğuracağı etkinin ve toplum ile kişiler üzerindeki tesirinin çok daha yoğun olabileceği, diğer yandan basın ve yayın yoluyla kitlelere ulaşmanın daha kolay olduğu ve böylece örgütün yarattığı tehlikenin daha büyük boyutlara ulaşacağı düşünülmüş ve ceza artırılmıştır. Ancak burada da basın ve yayın özgürlüğü ile ilgili temel kural ve ilkeler ile AİHM'nin konuyla ilgili verdiği kararları dikkate almak gerekir.

INFOMELDUNG_LOGINBOX
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol