3.7. Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunun Unsurları
3.7. Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunun Unsurları
2.7.1 - Üye Sayısının En Az Üç Kişi Olması
TCK'nın 220. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesine göre, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir. Bu durumda iki kişinin bir araya gelerek suç veya suçlar işlemeye karar vermeleri hâlinde bu madde uygulanmayacaktır.
Kanunun aradığı bu rakam asgari sayıyı ifade etmektedir. Bu sayı fiiliyatta daha fazla olabilir, hatta bazen örgütün amaçlarına göre olmak zorundadır.
Gerçekten suç örgütlerinin çok sayıda üyeye sahip olduğu bilinmektedir.
Bu sayıya kimlerin dâhil olacağının belirlenmesi gereklidir. Öncelikle bir suç örgütüne katılma iradesine sahip olan, örgütlenmeye dâhil olma saiki ile hareket eden ve örgüt tarafından kabul gören, örgüt disiplinine ve hiyerarşisine bağlı ve bu konumda makul bir süre geçiren kişiler örgütün üyesi olarak kabul edileceklerdir: "...örgüt üyesi olmak için makul bir sürenin geçmiş bulunduğunun belirlenmesi karşısında.," (Yargıtay 6. CD, 25.2.2009. 2008/15466. 2009/4055)
Üye olduğu kabul edilecek kişinin örgütün amaçlarını ve organize yapısını bilerek ve isteyerek üye olması gerekmektedir.
Yoksa yalnızca belirli birtakım suçları işlemek amacıyla mevcut bir örgütle ortak hareket eden kişi örgüt üyesi hâline gelmez: "Sanığın ... diğer sanıklar Ahmet, Zekeriya ve Adnan arasında oluşturulan örgütsel yapılanmaya dâhil olduğuna ilişkin yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden... a) örgüte üye olma suçundan beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi, b) koşullan bulunmadığı halde. ... TCK'nin İ88. maddesinin 5. fıkrasının uygulanması...". (Yargıtay 10. CD. 19 11. 2009. 11535/18078)
Örgüt yapılanması ile hukukî bir zemin içinde kalarak ilişki kuranlar bir suç örgütü ile karşı karşıya olduklarını bilseler bile örgüt üyesi olarak kabul edilemezler:
"Sanık K nın suç örgütü yöneticisi S.P'in 19001 yevmiye nolu vekâletnameye dayalı avukatı olup suç örgütü üyesi olması bakımından, Mahkemece kanıt olarak kabul edilen iletişimin tespitine ilişkin tutanaklar incelendiğinde, konuşmaların sanığın avukatlık mesleğinin gereği olarak hukuksal yardım sınırları içinde bulunduğunun saptanması karşısında; adı geçenin suç örgütü üyesi olduğuna dair mahkûmiyetine yeter, kesin inandırıcı, somut ve hukuka uygun kanıtlar bulunmadığı ve mevcut kuşkunun sanık yararına yorumlanması gerektiği gözetilmeden..." '(Yargıtay 6. CD, 7.4.2008. 2007/15181, 2008/9038).
Bir hakkın kullanılması suretiyle, meselâ haber yapmak, görüş belirtmek, hukuka uygun şekilde birtakım materyaller bulundurmak gibi eylemler de bu eylemleri gerçekleştirenleri örgüt üyesi yapmaz.
Bu eylemler yardım etmek olarak da kabul edilemez,
Örgüte üye olunduğunun kabul edilebilmesi için bu durumun fiilen gerçekleşmesi gerekir.
Bu gibi ihtimallerde örgütün propagandasını yapmak, suç işlemeye tahrik etmek gibi başka suçların oluşabileceği düşünülse bile, bunlar açısından yapılacak değerlendirmenin de, ifade özgürlüğüne ilişkin genel kurallar çerçevesinde kalması şarttır.
Kişinin sadece sempatizan olması, üye olmak üzere birtakım hareketlerde bulunması üyelik sıfatının var olduğunu kabul için yeterli değildir.
"Yerleşik yargısal kararlarda belirlenen ilkelere göre, failin salt silahlı örgüte ilgi duyması, örgüte katılmak için zemin arayışına girmesi, bu amaçla kendisini örgüte ulaştırabilecek kişilerle temasa geçmeye çalışması ve örgüt mensuplarıyla görüşüp buluşmadan salt örgüte katılmak amacıyla başka bir bölgeye yolculuk yapması silahlı örgüt üyeliği suçunun oluşumu için yeterli değildir." (Yargıtay CGK, 10.6.2008. 2007/9-270. 2008/16)
Kişilerin örgütün asli amacı için gerekli olan malzemeleri bulundurması, bunları gerektiğinde örgüte iade etmek üzere saklaması gibi eylemleri de başlı başına örgüte üye olunduğunun kabulü sonucunu doğurmaz. Ancak bu eylemler örgüte yardım etme kapsamına girebilir."...
Dosya kapsamında sanıkların örgüt üyesi olduklarına ilişkin il Emniyet Müdürlüğü istihbarat Şube Müdürlüğünün mücerret iddiadan öteye gitmeyecek yazısı dışında herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Ancak, sanıkların evinin kömürlüğünde suça konu patlayıcı madde ve malzemelerin yapılan arama sonucunda bulunduğu ve yakalanan bu malzemelerin yasa dışı PKK/KONGRA-GEL örgütüne ait olduğu konusunda kuşku yoktur Sanıkların savunmalarından da bu örgütün amacını bildikleri açık bir şekilde anlaşılmaktadır Bu nedenle sanıkların, amacını bildikleri yasa dışı silahlı örgüte ait vahim miktardaki patlayıcı maddeleri saklamak eylemleri, silahlı örgütler bakımından yardım eden kavramı ile ilgili özel bir düzenleme olan 5237 sayılı TGY'nın 315 maddesinde düzenlenen suça uymaktadır..." (Yargıtay CGK. 24.2 2009, 2008 ~K, 2009/39)
Örgüt üyeliğinin kabul edilebilmesi için bir katkının yapılması şarttır. Katkının önemsiz nitelikle olması hâlinde, esasen bir katkının bulunduğundan bahsedilemez.
Bu katkı maddî nitelikte olabileceği gibi, örgütün emrine amade olunduğunun ve hiyerarşik yapıya dâhil olunduğunun açıkça veya zımnen ortaya konulması şeklinde de olabilir. Ancak bütün bu haller üyeliğin kabulü için gerekli diğer koşullarla birlikte değerlendirilmelidir.
Örgüt kurucusu ve yöneticilerinin üç kişilik asgari sayı içinde sayılıp sayılamayacağını değerlendirmek gerekir.
Belirtelim ki, gerek doktrin gerekse Yargıtay kararlarının da bu konu tartışılmamıştır, TCK'nın 220. maddesinin birinci fıkrasında örgüt kuran ve yönetenlerin, ikinci fıkrasında ise, kurulmuş örgüte üye olanların cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır, Kanunun bu düzenlemesinden örgüt kurucusu veya yöneticilerinin üye sayısına dâhil edilemeyeceği gibi bir izlenim doğmaktadır. Ancak yapılan bu ayrım, örgüte sadece üye olarak katılanların örgütü kuran ya da yönetenlerden farklı cezalandırılacağını belirtmek içindir. Yoksa birinci fıkrada örgüt kurma veya yönetmekten cezalandırılacağı öngörülen kişilerin örgüt üyesi olamayacağını belirtmek için değildir.
Bir başka deyişle aslında bu kişiler de örgüt üyesidir. Ancak örgütün kurulması bakımından bu kişiler özel bir görev yüklenmiş üyelerdir.
Kaldı ki, asgari sayıya yani üç kişiye ulaşmadıkça örgütün kurulması söz konusu olamayacağına göre, örgüt kurmak ya da yönetmekten cezalandırılabilmek için örgütü kuran veya yönetenden başka kişilere de ihtiyaç bulunmaktadır. Buna göre asgari sayının içinde kurucular ve yönetenler birinci fıkraya göre, üye olanlar ikinci fıkraya göre cezalandırılacaklardır.
Yargıtay üye sayısı bakımından sadece sayısal yeterlilik olup olmadığını değerlendirmiş, bu sayıya kurucu ve yöneticilerin dâhil edilip edilmeyeceğiyle ilgili bir tartışma yapmamıştır: "Somut olaya bakıldığında; sanıkların örgüt oluşturmak için sayısal yeterlilikle olduğu anlaşılmakla ise de, aralarında hiyerarşik ilişki ve suç işleme iradelerinde devamlılık saptanmadığı ve bu olay dışında işlenmiş suç tespit edilmediği gibi, işlenmesi planlanan suçlara ilişkin maddî delil elde edilmemesi karşısında ..." (Yargıtay 10. CD, 25.12.2008 T 2008/13985-19560).
Örgüte üye olmamakla birlikte, örgüt üyesi gibi cezalandırılanlarla, örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenlerin asgari üye sayısına dâhil edilip edilmeyeceği de sorulabilir. TCK m. 220'nin 6. fıkrasında "Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt üyesi adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan cezalandırılır", 7. fıkrasında ise "Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır." denilmektedir. Kanun koyucu bu düzenlemelerle bu kişileri örgüt üyesinden ayrı tuttuğunu göstermiştir. Zira bu kişiler, sadece cezalandırılma bakımından örgüt üyesine nispet edilmişledir. Yoksa işledikleri fiillerle her ne kadar örgüt çıkarına hareket etseler de bu kişilerde örgüt üyesinde olması gereken sıfatlar bulunmamaktadır.
İsnat yeteneği bulunmayan kişilerin asgari sayının belirlenmesinde göz önüne alınıp alınamayacağı da tartışmalı bir konudur. Doktrinde bu konuda isnat yeteneğine sahip olmayanların fail olabilecekleri, dolayısıyla örgüt üyesi de olabilecekleri yönünde görüşler olduğu gibi, bunun mümkün olmadığını söyleyen görüşler de vardır.
Örgüte tek taraflı irade beyanıyla üye olunup olunamayacağı da tartışmalıdır. Doktrinde bunun mümkün olduğunu savunan görüşler olduğu gibi, mümkün olmadığını söyleyen görüşler de bulunmaktadır. Tek taraflı irade beyanıyla örgüte üye olunamayacağını söyleyenlere göre, örgüt organize, hiyerarşik ve dış dünyaya kapalı bir yapıdır.
Örgüt üyelerinin örgüt kurucu ve yöneticileriyle karşılıklı sıkı bir ilişkisi vardır. Bu ilişki tek taraflı irade beyanıyla kurulamaz. Örgüt kurucu ya da yöneticilerinin açık ya da zımni iradelerinin bulunması gerekir.
Yargıtay'ın da görüşü bu yöndedir: "Yerleşik yargısal kararlarda belirlenen ilkelere göre, failin salt silahlı örgüte ilgi duyması, örgüte katılmak için zemin arayışına girmesi, bu amaçla kendisini örgüte ulaştırabilecek kişilerle temasa geçmeye çalışması ve örgüt mensuplarıyla görüşüp buluşmadan salt örgüte katılmak maçıyla başka bir bölgeye yolculuk yapması silahlı örgüt üyeliği suçunun oluşumu için yeterli değildir." (Yargıtay CGK. 10.06.2008, E.2007/9-270, K. 2008/164) '
Ancak örgüte katılım için resmî bir tören yapılmasına gerek olmadığı gibi kayıt, yazılı bir belge vs. bulunmasına da gerek yoktur, fiilen katılım yeterlidir. Diğer yandan bu tür kayıtların bulunması da tek başına örgüt üyeliğinin ispatı için yeterli değildir.
Örgüte kabul için bir tören, kayıt gerekmemekle birlikte örgüte katılmak isteyen kişinin bu yönde dış dünyaya yansıyan hareketleri, karşılığında da örgütün de açık ya da zımni olarak bu kişiyi örgüte kabul ettiğini gösteren hareketlerin bulunması gerekir.
3.7.2. Hiyerarşik Bir Yapının Bulunması
Suç işlemek için örgüt kurma suçunun oluşabilmesi için örgüt mensupları arasında hiyerarşik bir yapının bulunması gerekir. Yargıtay'ın hem 765 sayılı TCK döneminde hem de 5237 sayılı TCK döneminde verdiği kararlarında bu husu istikrarlı bir şekilde aranmaktadır.
Yargıtay bazen açıkça hiyerarşi kelimesini kullanmakta, bazen ise bu yapıyı anlatan başka ifadelerle bu unsurun varlığını denetlemektedir.
Doktrinde de, hiyerarşik bir yapının gerekmediğini savunan az sayıdaki görüşün karşısında çoğunluk görüş, bu yapının suç örgütünün varlığı bakımından gerekli olduğu kanısındadır. Hiyerarşinin niteliği konusunda ise, doktrin ve uygulama basit ve gevşek bir hiyerarşinin yeterli olduğu görüşündedir.
Hiyerarşik yapının bulunması şartı TCK'nın 220. maddesinde doğrudan aranmasa bile, maddenin 7. fıkrasında yer alan "Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte..." ibaresinden Kanunun dolaylı da olsa suç işlemek amacıyla kurulan bir örgütün hiyerarşik yapıda olmasını aradığı anlaşılmaktadır. Maddenin gerekçesinde ise açıkça hiyerarşi unsuru vurgulanmıştır:
"Örgüt soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki hâkimdir. Bu hiyerarşik ilişki bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Bu ilişki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır." Diğer yandan 220. maddenin örgüt kuran ve yönetenlerle örgüte üye olanlar arasındaki cezayı farklılaştırması da kanunun örgütün varlığı için hiyerarşi aradığının bir göstergesidir.
Hiyerarşik bir yapıdan ne anlaşılması gerektiği hususu ise doktrinde şöyle açıklanmıştır:
"Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu bir yapılanmadır. Bu yapı sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet kuran bir güç kaynağı hâline gelmektedir.
Bu yapıda yöneticilerle üyelerin ayırt edilebilmeleri, verilen görevlerin saptanabilmesi gerekir. Ancak yönetici sıfatı bütün örgütsel yapıya hâkim olma anlamını taşımamaktadır. Organizasyon içinde alt derecelerde de olsa, diğer üyeleri yöneten, bunların hiyerarşik üstü olanlar da yönetici kabul edilmelidir. Diğer yandan bu yapının kâğıt üzerinde kalmaması, işler hâlde olması, kâğıt üzerinde dağıtılan görevlerin, yapılan iş bölümünün uygulanır durumda olması, yöneticilerin bu konumlarına somut olarak sahip olmaları gerekir. Sadece soyut olarak alınan kararlar örgütsel yapıyı ortaya koymaya yetmez.
Burada önemle dikkat edilecek husus ise hiyerarşik bir yapının olduğunu gösteren dış emarelerin, birtakım olguların bulunmasıdır.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu başlı başına cezalandırılan bir suç olduğu, henüz amaçlanan suçların işlenmesi aranmadığı için bu aşamada hiyerarşinin bulunup bulunmadığını tespit etmek uygulamada zorluk yaratabilir. Suçların işlenmesine başlandıktan sonra bu yapı daha kolay tespit edilebilir. Ancak tekrar vurgulamak gerekir ki, henüz amaçlanan suç işlenmeden önce de örgüt mevcuttur.
Bu durumdaki bir örgüt içindeki hiyerarşik yapıyı çözmek için de salt anlaşmayı değil, daha çok bunun dış dünyaya yansıyan hareketlerini, emarelerini aramak gerekir.
Yargıtay bu konuda genellikle iş bölümü, görev dağılımının varlığını arayarak karar vermektedir.
Hiyerarşik yapı bakımından şu hususu da vurgulamak gerekir:
Her ne kadar örgütün varlığı için hiyerarşik bir yapı aranacaksa da bu yapıyı askeri nitelikte veya karmaşık, resmî bir yapı şeklinde anlamamak gerekir.
Üyelerin yöneticilere başkaldırmaları, onları pasif hâle getirmeleri her zaman mümkündür. Bu itibarla yöneticilik ve üyelik sıfatlarının yer değiştirmesi de gerçekleşebilir. Ancak bu yapıda her zaman yöneten, buyruk veren, sözünü dinleten birilerinin olması gerekir.
Diğer yandan bu yapının Devlet Kurumu veya şirketlerde olduğu gibi yazılı kurallara veya yerleşmiş kurumsal uygulamalara da ihtiyacı yoktur.
Ancak bu şekildeki bir örgütlenme bazen örgütün amaç suçlar bakımından elverişliliğini belirlemede göz önüne alınabilir.
Bir diğer üzerinde durulması gereken husus ise, niteliği itibarıyla hiyerarşik bir yapılanma içinde bulunan resmî ya da gayri resmî kurumlar içinde veya bunlar vasıtasıyla suç işlenmesi ya da bu kurumlara mensup birkaç kişinin suç işlemek amacıyla bir araya gelmelerinin örgüt kurma suçu bakımından hiyerarşi teşkil edip etmediğidir. Örneğin Devlet memuru olan kişilerin bir araya gelerek suç işlemeye karar vermeleri durumunda bu husus gündeme gelebilir. Bu soruya otomatik olarak evet ya da hayır cevabı verilemez. Öncelikle belirtmek gerekir ki, muvazaalı bir şekilde mevzuat çerçevesinde kurulmuş olan siyasî parti, sendika, dernek, vakıf ve şirket görünümündeki oluşumlar da suç örgütü vasfını taşıyabilir. Yürürlükteki mevzuata göre kurulan bir oluşum bünyesinde daha sonra sistemli bir şekilde suç işlenebilir. Bu oluşumlar suç faaliyetlerinin icrasında bir şemsiye görevi yerine getirebilirler. Kamu kurumlarının bünyesinde ise Anayasa, kanun ve diğer mevzuatla belirlenmiş olan ve bu nedenle de yasal olan bir hiyerarşik ilişki bulunmaktadır. Bu nedenle kurum bünyesinde çalışan kamu görevlileri arasında bu hiyerarşiye uygun bir ilişki biçimi söz konusu ise, burada suç işlemek için kurulmuş bir örgütten bahsedilemez. Ancak bu kişiler arasında mevzuatla belirlenenin dışında bir hiyerarşik yapılanma meydana gelmiş ise, suç işlemek için bir örgütlenme söz konusu olabilir. Bu itibarla, bir kamu kurumunda var olan yasal hiyerarşik ilişkinin gereklerine uygun hareket edildiği sürece kamu görevlilerinin suç işlemek amacıyla örgüt kurduğundan söz edilemez.
Ancak belirtmek gerekir ki, görevin gereklerine aykırı davranıldığı ve mevcut hiyerarşik yapının işlenen suçlar açısından da uygulanmaya devam edildiği durumlarda kamu görevlilerinin de, diğer koşulların da yerine gelmesi hâlinde, örgüt kurma suçunu işleyebileceğini kabul etmek gerekir.
Bu açıklamalardan sonra Yargıtay'ın hiyerarşinin gerekliliği konusundaki kararlarına gelecek olursak, öncelikle Yargıtay'ın birçok kararında hiyerarşik ilişki ya da alt üst ilişkisi ifadesini kullandığını görüyoruz: "Somut olayda; sanıkların örgüt oluşturmak için sayısal yeterlikle oldukları anlaşılmakta ise de, aralarında hiyerarşik ilişki ve suç işleme iradelerinde devamlılık olduğuna ilişkin kanıtların neler olduğu denetime olanak sağlayacak şekilde karar yetinde açıklanıp gösterilmeden..." (Yargıtay
6. CD, 7.10.2008, 2007/23786, 2008/16408)
"TCK'nin 220. maddesinde suç oluşturan birden çok veya belirsiz sayıda fiil işlemek amacıyla birleşmeyi ve sürekliliği ifade eden örgütlenme' ile buyruk verme ve alt üst ilişkisini oluşturan yapılanmanın nasıl kurulduğu ve işlediği; karar yerinde tanışılmadan ve mahkûmiyete yeterli kanıtlar gösterilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle... hükümlülüğüne karar verilmesi,.". (Yargıtay 6. CD. 8.10.2008. 5141/16603)'
"Somut olaya bakıldığında, sanıkların örgüt oluşturmak için sayısal yeterlikte olduğu anlaşılmakla ise de aralarındaki hiyerarşik ilişki ve suç işleme iradelerinde devamlılık saptanmadığı ve hususi olay dışında işlenmiş suç tespit edilemediği gibi, işlenmesi planlanan suçlara ilişkin maddî delil elde edilmemesi karşısında, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK'nin 188/5 maddesinin uygulanması koşullarının bulunmadığı gözetilmeden, TCK nin 188/5. maddesi uyarınca cezanın artırılması." (Yargıtay 10. CD, 5.2.2009. 2008/14257, 2009/1312).
"... Somut olayda: „.sanıklar arasındaki hiyerarşi temeline dayanan sürekli bir birleşmenin bulunduğuna dair her türlü kuşkuyu bertaraf edebilecek nitelik ve yeterlilikte deliller mevcut olmadığından gerek 4422 gerekse 5237 sayılı Yasalar açısından çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarının oluştuğundan bahsedilemeyeceği... " (Yargıtay CGK. 20.10 2009. 8-152/245).
"Somut olaya bakıldığında: „sanıkların arasında hiyerarşik ilişki ve suç işleme iradelerinde devamlılık da saptanmadığı anlaşılmaktadır Açıklanan durum karşısında sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK'nin 220. maddesinin uygulanmasının koşulları bulunmadığı dikkate alınarak lehe yasanın buna göre belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi..." "(Yargıtay 10. CD, 13 3 2008, 2008/544-4308).
"Mahkemece bozmaya uyulduğu halde, 5237 sayılı TCK'nin 220. maddesinde suç oluşturan birden çok veya belirsiz sayıda eylemleri işlemek amacıyla birleşmeyi ve sürekliliği ifade eden örgütlenme' ile buyruk verme ve alt üst ilişkisini oluşturan yapılanmanın nasıl kurulduğu ve işlediği; var olduğu kabul edilen birlikteliğin üye sayısı ve araç gereç bakımından amaç suçları işlemeye yeterli olup olmadığı karar yerinde tartışılmadan... " (Yargıtay 6 CD, 8.10.2008, 5141/16603).
Yargıtay, bazı kararlarında hiyerarşinin niteliği konusunda da karar vermiş ve hiyerarşinin basit ve gevşek olmasını yeterli görmüştür: "...Üyeler anısında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır" (Yargıtay CGK, 3.4.2007, 2006/10-253, 2007/80)
"... Örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, ... Gerekir" (Yargıtay 10 CD. 25.12.2008, 13985/19560).
"örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibariyle devamlılık göstermesi gerektiği, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısıyla araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması da arandığı, örgüt yapılanmasında işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün, ancak zorunlu olmadığı, soyut olarak sanık sayısının üç kişiden fazla olması örgütün varlığının kabulü için yeterli olmayıp bu durumda iştirak ilişkisinden söz edilebileceği." (Yargıtay 10. CD., T. 12.10.2011, E. 2011/9702 K. 2011/55850).
Yargıtay bazı kararlarında hiyerarşik ilişki yanında 765 sayılı TCK döneminde kullandığı, "iş birliği", "eylemli paylaşım", "disiplin içinde" kavramlarını da kullanmaktadır: " „.bu oluş kapsamında adı geçen tüm sanıkların, iş birliği, eylemli paylaşım anlayışı ve disiplin içinde amaçlan doğrultusunda faaliyette bulundukları, örgütün yapısı, sahip olduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçlan işlemeye elverişli olduğu anlaşılmakla." (Yargıtay 8 CD, 16.2.2009, 2008/15390. 2009/2146)
"... 2- Sanıkların, yasanın aradığı anlamda kanunun suç saydığı fiiller işlemek amacıyla hiyerarşik yapı ve disiplin içinde suç işlemek için örgüt kurduklarına ilişkin kuşkudan uzak ve mahkûmiyetleri için yeterli kanıt bulunmadığı gözetilmeden, ... " (6. C.D., 25.11 2008, 2007/17648. 2008/22617
"... Sanıkların „tam bir iş birliği, eylemli paylaşım anlayışı ile araç ve gereç açısından amaç suçları işlemeye elverişli olduğunun anlaşılması karşısında..." (Yargıtay
8 CD, 19. 11. 2007, 2006/8693, 2007/7884)
"Sanıkların T.'nin liderliğinde bir araya gelerek tam bir iş birliği, eylemli paylaşım anlayışı içinde hareket ettikleri anlaşılmakla, sanıklar T ve R.'nin örgüt kurma ve yönetme, diğer sanıkların örgüt üyesi olma suçundan dolayı cezalandırılmaları gerekir". (Yargıtay 8.CD., T 25.6.2009, E. 2008/12977 K. 2009/9829)
"...sanıkların örgütün faaliyeti çerçevesinde illeri dolaşarak piyasaya altın sürdükleri .altınların satımı, satımdan elde edilen paraların muhafazası, konaklama ve beslenme gibi ihtiyaçların karşılanması noktasında tam bir iş birliği .ve disiplinli biçimde hareket ettikleri'.." (Yargıtay 8. CD. 2007/3981-2007/4415)
".sanıkların, otomobil kampanyası düzenleyip herhangi bir teslimat yapılmaksızın müşterilerden usulsüz para toplamak amacıyla bir örgütlenme disiplini ve dayanışma içinde bir araya geldiklerini gösterir ve mahkûmiyetlerine yeter kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı." (Yargıtay 8 CD. 28.11.2007, 10605-8313)
Yargıtay bazı kararlarında ise, hiyerarşik ilişkiyi ifade etmek üzere "organize olma" ifadesini kullanmaktadır: "Sanıkların muhtelif tarihlerde birlikte ya da münferit tehdit, yaralama ya da ırza geçme veya ırza geçmeye teşebbüs biçiminde gerçekleştirdikleri ve mahkûm edildikten eylemlerinin gelişen olaylar zincirinde sanıkların önceden tasarlama ile organize olma ve fikir birliğine vararak örgütün amacına uygun suç işlemek için teşekkül oluşturduklarından söz edilemeyeceği gözetilmeden." (Yargıtay 8. CD, 21.7.2008, 2007/500, 2008/935)
3.7.3. Devamlılık Unsuru
Suç islemek amacıyla örgütlenmenin en ayırt edici özelliği, bu yapının niteliği itibariyle devamlılık arz etmesi ve belirsiz sayıda ve tipte suç islemek üzere bir araya gelinmesidir.
Zira ancak bu unsurlar ile bireylerin bir toplumda barış ve düzen içinde yaşama haklarını korumayı amaçlayan, kamu barışı ve düzeni şeklinde somutlaştırılan korunan hukukî menfaate zarar verilmesi tehlikesi belirgin hâle gelmekledir.
Böyle bir örgütlenme, belirgin bir hedefe yönelik olarak kurulup bu hedefe ulaşmak amacıyla faaliyet görmekten daha farklı olarak sürekli şekilde faaliyet göstermekte, topluma korku yaymakta, suç işlenmesini kurumsallaştırmakta ve kolaylaştırmaktadır.
Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün varlığı için gerekli olan unsurlardan birisi de, örgütsel yapının niteliği itibariyle devamlılık arz etmesidir,
Buna göre, diğer unsurlara sahip bir birleşme bulunsa dahi, bu birleşmenin süreklilik arz etmemesi, ömrünün belirli bir veya birden fazla suçun işlenmesi ile sınırlı olması hâlinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgütün varlığından bahsedilmeyecektir.
Ancak devamlılık unsuru örgütün sonsuza kadar devam etmesi gerektiği ya da herhangi bir sebeple dağılan veya gerekli koşulları yitiren birleşmelerin devamlılık unsuruna sahip olmadığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu unsur bakımından önemli olan örgütsel yapının süreklilik amacı gütmesi, yani somut suç ya da suçları işlemek üzere harekete geçip bunları işledikten sonra dağılmayı düşünmemesidir. Ancak örgütün kurulduktan sonra çeşitli nedenlerle ortadan kalkması ya da kısa ömürlü olması devamlılık unsurunun olmadığı anlamına gelmez. Örneğin örgütün kurulduktan kısa bir süre sonra yetkili makamlar tarafından tespit edilmesi ve bunun sonucunda üyelerinin yakalanması süreklilik unsurunun gerçekleşmediğini göstermez. Önemli olan örgütün sürekli olarak belirli amaçları gerçekleştirmek için kurulmuş olmasıdır.
Devamlılık unsurunun nasıl belirleneceği hususu araştırılırken dikkat edilmesi gereken husus, devamlılığı gösteren birtakım işretlerin olmasıdır. Bu bakımdan faillerin sadece bir araya gelip suç işleme yönünde iradelerini birleştirmeleri yeterli görülmemelidir. Suçun kesintisiz suç olmasının gereği olarak kesintisizlik oluşturacak asgari bir süre bu birlikteliğin devam etmesi, bu evrede faillerin aralarında iş bölümü vs. yapmaları, suç işleme yönündeki niyetlerinin toplum barışını ve güvenliğini tehlikeye sokar bir hâle girmesi aranmalıdır.
Bunu her somut olayda hâkim tespit edecektir. Örgütün amaçladığı suçları işlemeye başlaması devamlılık unsurunun tespitini elbette kolaylaştıracaktır. Ancak yine de bu suçların örgüt kapsamında işlenmiş suçlar mı, yoksa iştirak ilişkisi içinde işlenen suçlar mı olduğuna dikkat etmek gerekir. Bu bakımdan, suç ya da suçlar işlendikten sonra da birlikteliğin devam edip etmediğine bakılabileceği gibi, devamlılık unsurunu diğer unsurlarla birlikte değerlendirmek de gerekir.
Yargıtay örgütün varlığı ile ilgili kararlarında devamlılık unsurunun bulunup bulunmadığını denetlemektedir: ".sanıkların iş birliği ve eylemli paylaşım anlayışı ve disiplinli biçimde hareket ederek süreklilik gösterir biçimde suç işlemek amacıyla örgüt kurduklarına dair kesin kanıt bulunmadığı ve olay tarihinde göçmen kaçakçılığı için bir olaya mahsus sanıkların bir araya gelmeleri eylemlerinin de suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunu oluşturmadığı gözetilmeden ..." (Yargıtay 8. CD, 13. 5. 2008, 2007/12848. 2008/5496)
".sanıkların örgüt oluşturmak için sayısal yeterlikte olduğu anlaşılmakla ise de, aralarında hiyerarşik bir ilişki ve suç işleme iradelerinde devamlılık saptanmadığı anlaşılmaktadır..." (Yargıtay 6. CD. 9.6.2009, 1030/10354)
"Somut olayda; sanıkların örgüt oluşturmak için sayısal yeterlikle oldukları anlaşılmakta ise de, aralarında hiyerarşik ilişki ve suç işleme iradelerinde devamlılık olduğuna ilişkin kanıtların neler olduğu denetime olanak sağlayacak şekilde karar yetinde açıklanıp gösterilmeden..." (Yargıtay 6. CD, 7.10.2008, 2007/23786, 2008/16408)
"Somut olaya bakıldığında: .sanıkların arasında hiyerarşik ilişki ve suç işleme iradelerinde devamlılık da saptanmadığı anlaşılmaktadır Açıklanan durum karşısında sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK'nin 220. maddesinin uygulanmasının koşulları bulunmadığı dikkate alınarak lehe yasanın buna göre belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi." "(Yargıtay 10. CD, 13 3 2008, 2008/544-4308).
"Sanıklardan S. liderliğinde kurulan suç örgütünün, .bu şekilde oluşan ve gelişen eylemlerinin silahlı örgütün devamlılığı ve etkinliğini korumaya yönelik olduğunun anlaşılması karşısında sanıkların 4422 sayılı Yasaya aykırılık suçundan mahkûmiyetleri yerine beraat kararı verilmesi." (Yargıtay 8. CD, 25.11.2009, 2007/10550, 2009/l5006)
" .sanık A.K liderliğinde sanıklar ...'nin iş birliği ve eylemli paylaşım anlayışı ve disiplinli biçimde hareket ederek süreklilik gösterir şekilde. Eylemi sonuçlandırdıkları." (Yargıtay 8 C.D, 21.06.2010, 2009/3472 E, 2010/8965 K).
".sanığın temyize gelmeyen diğer sanıklarla birlikte iş birliği ve eylemli paylaşım anlayışı ve disiplinli biçimde hareket ederek süreklilik gösterir şekilde suç işlemek amacıyla örgüt kurduğuna dair kesin ve inandırıcı kanıt bulunamadığı, ." (Yargıtay 8.C.D. 10.05.2010, 2008/3322 E, 2010/7143 K)
"Sanığın kimlik bilgileri tespit edilemeyen şahıslarla iş birliği, eylemli paylaşım anlayışı ve disiplinli biçimde hareket ederek süreklilik gösterir şekilde suç işlemek amacıyla örgüt kurduğuna dair kesin kanıt bulunmadığı ve olay tarihinde göçmen kaçakçılığı için bir olaya mahsus sanık ve yakalanmayan şahısların bir araya gelmeleri eylemlerinin de suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunu oluşturmadığı." (Yargıtay 8 C.D. 28.03.2012, 2010/13801 E, 2012/110296 K)
"örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; .niteliği itibariyle devamlılık göstermesi gerektiği, .soyut olarak sanık sayısının üç kişiden fazla olması örgütün varlığının kabulü için yeterli olmayıp bu durumda iştirak ilişkisinden söz edilebileceği." (Yargıtay 10. CD., T 12.10.2011, E. 2011/9702 K. 2011/55850).
3.7.4. Belirsiz Sayıda ve Tipte Suçlar İşlemek İçin Bir Araya Gelme
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun oluşabilmesi için gereken unsurlardan biri de belirsiz sayıda ve tipte suç işlemek üzere bir araya gelinmesidir.
Suç islemek amacıyla örgüt kurma suçunu iştirakten ayıran en önemli unsurlardan biri de budur. İştirakte belirli bir suçu işlemek için geçici bir iş birliği yapılmakta ve işlenecek suç ya da suçlar konu veya mağdur itibarıyla somutlaştırılmaktadır. Oysa suç işleme amacıyla kurulan örgütün işlemeyi amaçladığı suçlar belirsizdir, bir diğer deyişle konu veya mağdur bakımından somutlaştırılmamıştır.
Örneğin, ihalelerde yolsuzluk yaparak haksız kazanç sağlamayı ve bu amacı doğrultusunda gerektiğinde tehdit ve şantaja da başvurmayı planlayan bir suç örgütünün işlemeyi planladığı suçlar bakımından bir somutlaştırma yapması söz konusu değildir. Örgüt önceden genel olarak haksız çıkar sağlamak amacıyla bu tür suçları işlemeyi planlamış, ancak hangi ihalede, ne zaman, kime karşı işleyeceği gibi somutlaştırmalar yapmamıştır. Eğer bir araya gelen kişiler yalnızca tek ve belli bir ihalede yolsuzluk yapmak için bir araya gelmiş ve bundan sonra da aralarındaki iş birliği bitecekse bu durumda örgüt değil iştirak ilişkisi söz konusudur.
Suç örgütünün işlemeyi planladığı suçlar, örgütün amacına ulaşmak için işleyeceği suçlardır. Bu amaç ekonomik ya da siyasî anlamda haksız çıkar elde etmek şeklinde olabilir.
Suç örgütlerinin, amaçlarını gerçekleştirmek için işleyecekleri suçların türü, sayısı önemli değildir. İşlenmesi amaçlanan suçların aynı türden olması da gerekmez.
Bu anlamda suç örgütü haksız kazanç elde etmek için hırsızlık, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu madde ticareti suçlarını işleyebileceği gibi, amacına ulaşmak için önüne çıkan engelleri kaldırmak adına adam öldürme, kasten yaralama, tehdit, cebir gibi suçları da işleyebilir. Diğer yandan suç örgütünün amaçları doğrultusunda işlemeyi planladığı suç tipleri, konusu ve mağduru önceden somutlaştırılmadığı için her zaman değişebilir.
Örgütün amaçlarının farklılaşması, ya da başka amaçlara yönelmesi durumunda suç tipleri ve sayısı değişebilecektir. Ayrıca işlenmesi planlanan suçların re'sen kovuşturulan ya da kovuşturulması şikâyete bağlı suç olmasının da önemi yoktur.
Suç işlemek için örgüt kurma suçunun oluşabilmesi için işlenmesi planlanan suçların işlenmesine ise gerek yoktur.
Diğer yandan örgüt oluşturmak için bir araya gelen herkes belirsiz sayıda suç işlemek üzere iradelerini birleştirmelidir. Bu konu üzerinde mutabık olmayanlar örgütsel yapının parçası değildirler.
Örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenecek tek bir suça katılmak, yardımcı olmak gibi fiiller genel iştirak kuralları çerçevesinde değerlendirilecektir.
Örgüt yapılanmasının kabul edilebilmesi için saptanması gerekli olan "belirsiz sayıda suç işlemek için bir araya gelme" unsurunun somut eylemler ile ortaya konulması gerekir.
Diğer yandan örgütün belli birtakım suçları işlemek konusundaki kararını somutlaştırmış olması "belirsiz sayıda suç işleme kararı" unsurunu ortadan kaldırmaz, Örgüt bazı suçların işleneceği kararını almış, bu konuda birtakım hazırlık hareketlerine girişmiş olabilir. Bu durum, işlenecek suçun konusunun somutlaşmış olduğu ve dolayısıyla sadece belli bir suçu işlemek amacıyla bir araya gelinmiş olduğunu göstermez. Ancak, belirsiz sayıda suç işlemek amacı, örgütsel yapının sürekliliğine de işaret eder ve işleneceği kararlaştırılmış, konu itibariyle somutlaşmış suçların dışında, birtakım suçların da işleneceği konusunda fikir birliği olduğunu ortaya koyar.
Son olarak belirtmek gerekir ki, belirsiz sayıda suç işleme amacıyla bir araya gelme unsuru ile devamlılık unsurunu birlikte değerlendirmek gerekir.
Belirsiz sayıda suç işlemek kararı olmadığı sürece bir araya gelen kişilerin meydana getirdiği yapı, bir devamlılık arz etse bile örgüt oluşmayacaktır. Örneğin bir dernek ya da sosyal bir grubun mensubu olan kişilerin devamlı nitelikte bir organizasyon oluşturdukları söylenebilir. Bu kişiler bu organizasyon kapsamında suç işlemeyi de kararlaştırmış olabilirler. Ancak bu kişilerin belirsiz sayı ve tipte suç işleme kararına sahip olduklarını gösteren olgular olmadıkça örgüt kurduklarından söz edilemez.
Yargıtay örgütün bulunup bulunmadığı konusunda verdiği kararlarında diğer unsurlar yanında belirsiz sayıda suç işlemek amacıyla bir araya gelme unsurunun varlığını da denetlemektedir: "...örgüt yapılanmasında işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün, ancak zorunlu olmadığı, soyut olarak sanık sayısının üç kişiden fazla olması örgütün varlığının kabulü için yeterli olmayıp bu durumda iştirak ilişkisinden söz edilebileceği." (Yargıtay 10. CD., T 12.10.2011, E. 2011/9702 K. 2011/55850)
"Mahkemece bozmaya uyulduğu hâlde 5237 sayılı TCK'nin 220. maddesinde suç oluşturan birden çok veya belirsiz sayıda eylemleri işlemek amacıyla birleşmeyi ve sürekliliği ifade eden örgütlenme' ile buyruk verme ve alt üst ilişkisini oluşturan yapılanmanın nasıl kurulduğu ve işlediği; var olduğu kabul edilen birlikteliğin üye sayısı ve araç gereç bakımından amaç suçları işlemeye yeterli olup olmadığı karar yerinde tartışılmadan... " (Yargıtay 6 CD, 8.10.2008, 5141/16603)
".sanıkların önceden belirlenmemiş sayıda ve süreklilik anlayışı içinde, sahte olarak imal edilmiş altınları piyasaya sürmek için suç işlemek amacıyla örgüt kurdukları .sanıkların örgütün faaliyeti çerçevesinde illeri dolaşarak piyasaya altın sürdükleri .altınların satımı, satımdan elde edilen paraların muhafazası, konaklama ve beslenme gibi ihtiyaçların karşılanması noktasında tam bir iş birliği .ve disiplinli biçimde hareket ettikleri'.." (Yargıtay 8. CD. 2007/3981-2007/4415)
"... Olayımızda. Anlaşılmakla, belirli bir olayı gerçekleştirmek için bir araya gelen sanıkların eylemlerinde birden fazla suç işleme ve süreklilik öğeleri bulunmadığı." (Yargıtay 8 CD. 2005/2896-2006/1400) '
3.7.5. Elverişli Yapı, Üye Sayısı, Araç ve Gereç
765 sayılı TCK'dan farklı olarak 5237 sayılı TCK'nin 220. maddesi suç isleme amacıyla bir örgütün kurulabilmesi için örgütün yapısı, üye sayısı, araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları islemeye elverişli olmasını aramıştır.
Böylece 765 sayılı TCK döneminde soyut tehlike suçu olan bu suç yeni dönemde somut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Nitekim maddenin gerekçesinde bu husus vurgulanmıştır: "Suç işlemek için örgüt kurulması bir somut tehlike suçudur. Her ne kadar en az iki kişinin belli amaç etrafında suç islemek üzere devamlı surette fiilen birleşmesi suretiyle örgüt meydana gelebilirse de, kurulan örgüt güdülen amaç bakımından somut bir tehlike oluşturmayabilir. Bu nedenle, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçlan işlemeye elverişli olması aranmalıdır"
Amaç suç kavramının ne olduğunun açıklanması gerekir. Bu ifadeyle örgütün işlemeyi amaçladığı suç veya suçların mı yoksa "örgütün amaçlarının mı anlaşılacağı belirlenmelidir. Ayrıca madde metninde "amaçladığı suçlar" denilmişken madde gerekçesinde "örgütün amaçlarından bahsedilmektedir.
"Amaç suç" kavramı ile "örgütün amaçları" kavramı aynı şey değildir. Suç işlemek amacıyla kurulan örgüt amaçlarına ulaşmak için belirsiz sayıda ve türde suçlar işlemeyi planlamaktadır, fakat suçun oluşumu bakımından bu suçların işlenmesi gerekmemektedir. Bu durumda, kurulması veya yönetilmesi, üye olunması suç olan örgütün işlemeyi amaçladığı suçların belirlenerek örgütün yapısının, araç gereçlerinin ve sayısının buna uygun olup olmadığının tespitinde hangi kriterlere başvurulacağı bir sorun teşkil etmektedir. Bu bakımdan örgütün amacı/amaçlarını örgütün kurulup kurulmadığını belirlemek bakımından kriter almak daha doğru bir sonuç doğuracaktır. Buna göre haksız kazanç edinmeyi amaçlayan bir örgütün buna ulaşmak için gerekli yapıya, üye sayısına, araç gerece sahip olup olmadığı değerlendirilecektir. Örneğin uyuşturucu madde ticaretini amaç edinen bir örgütün üye sayısının en az altı kişi olması gerekiyorsa, fakat örgüt dört kişiden oluşuyorsa sadece üye sayısının amaç suç olan uyuşturucu madde ticaretini işlemeye elverişli olmadığından bahisle suçun oluşmadığına karar vermek ve bu nedenle cezalandırmamak kanunun bu suçu bağımsız bir suç olarak düzenleme amacına ters düşmektedir. Gerçekten bu suçla korunmak istenen toplumun barış ve güvenliğidir ve suç örgütü kurulmakla korunan hukukî değer tehlikeye düşmektedir. Verilen örnekten hareket edersek altı kişi olmasa da dört kişiden oluşan bir örgütün uyuşturucu madde ticaretinden başka bir suçu örgüt faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirmesi mümkündür. Burada önemli olan amaç suç değil örgütün amacı olmalıdır. Aksi takdirde, işlenen suçun cezalandırılabilmesi için amaç suçların işlenmesi beklenecektir ya da bu suçun gerçekleşmesi bakımından uygulama yalnızca suç ya da suçlar işlendikten sonra tespit edilen örgütler hakkında geçerli olacaktır.
Diğer yandan somut suç tiplerini esas almak, örgütün yapısı gereği belirsiz sayı ve tipteki suçları işlemek amacıyla kurulacağı unsuruna da aykırılık oluşturmaktadır. Bu durumda ise, örgüt amaç suçlarını en baştan somutlaştırmışsa, örgütün süreklilik unsurundan bahsetmek ve bunu tespit etmek de imkânsızlaşacaktır. Zira somutlaştırılmış amaç suç için gerekli araç ve gereci sağlayan ve planlı bir şekilde bir araya gelen kişiler iştirak hükümlerine göre cezalandırılacaktır. Fakat 220. maddenin amacı, toplum için tehlikeli yaratabilecek ölçüde varlık kazanmış olan suç örgütünü kuranları, yönetenleri ve bu örgüte üye olanları ceza tehdidiyle korkutarak bu tür suçlulukla mücadele etmektir. Bu nedenle maddenin gerekçesinde yer alan örgütün amacı ifadesini örgütün yapısı, üye sayısı, araç ve gereçleri bakımından elverişlilik bakımından esas kabul etmek daha doğru bir tutumdur. Gerekçede verilen örnek de ayrımı bu bakımdan yapmakta ve ekonomik kazanç ve Devletin ülke bütünlüğünü bozmak amaçları denilerek belirli suçlar değil, örgütün amacı esas alınmaktadır.
Ancak TCK'nın 314. maddesinde düzenlenen "silahlı örgüt kurma suçu" bakımından amaç suçlar belirlenmiştir. 314. maddede yer alan suç tipi, Devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek için örgütlenmeyi suç hâline getirmektedir. Burada düzenlenen örgüt yalnızca maddede sayılan amaç suçu ya da suçları işlemek için kurulmaktadır.
Diğer yandan TCK'nin 220/1. maddesinin açık hükmü gereğince, meydana getirilen örgütün, amaçlarına ulaşmak için elverişli bir yapıya, üye sayısı ile araç ve gerece sahip olması gerekmektedir.
Bu suçu düzenlemekte kanun koyucunun amacı zarar tehlikesini önlemektir; bu nedenle fiilin suç sayılabilmesi için korunan hukuksal değer olan kamu düzeni ya da kamu barısı açısından zarar tehlikesi yaratmaya elverişliliğin aranması gerekir.
Bu şekilde elverişlilik aranmaksızın fiilin cezalandırılması, normun kapsamı dışında fiillere uygulanması anlamına gelecektir. Elverişlilik ise eylemin ancak somut zarar tehlikesi yaratması durumunda varsayılabilir.
Örgütün amaçlarına ulaşmak bakımından bu niteliklere sahip olup olmadığı ve böylece somut bir tehlike oluşturup oluşturmadığı her somut olayda hâkim tarafından değerlendirilecektir.
Bu açıdan örgütün üye sayısı, hiyerarşik yapılanma, iş bölümü, kullandığı araç ve gereçler ve suçun varlığı için aranan diğer unsurlar (süreklilik gibi) açısından örgütün programını, amaçlarını gerçekleştirmeye somut olarak elverişli olup olmadığı araştırılmak gerekir. Hâkim, somut olayda uygunluğu tespit ederken, örgütün özelliklerini, özellikle organize yapısını, üye sayısını, örgütün hiyerarşi ve iş bölümü açısından yapılanmasını, örgütün sürekliliğini, örgütün araç ve gereçler açısından amaç suçları işlemeye uygunluğunu, önce teker teker, sonra bütünüyle değerlendirmelidir. Örneğin diğer koşulları taşımakla birlikte örgüt üye sayısı bakımından amaçlarını gerçekleştirmek için yeterli sayıya ulaşmamışsa örgütün varlığından bahsedilemeyecektir. Üye sayısı konusunda önceden bir belirleme yapmak yani belli amaçlara ancak belli sayıdaki üyeyle ulaşılabilir demek mümkün değildir. Ancak örneğin gerekçede verilen örnekte olduğu gibi Devletin toprak bütünlüğünü bozmak amacıyla bir araya gelen kişilerin örgü oluşturabilmesi için sadece ekonomik kazanç elde etmek üzere bir araya gelen kişilerin sayısından fazla olması gerektiği söylenebilir. Yine belli suçları işlemek için daha organize ve hiyerarşinin daha sıkı olması gereken durumlar olabilir.
Ayrıca elverişlilik hususunda karar verilirken, örgütün işlemeyi planladığı veya işlemekte olduğu suçların dikkate alınması gerekir. Örneğin işlenmesi için fiziksel güce, şiddet kullanımına ihtiyaç duyulan türden suçları işlemeyi öngören örgütlerde bu amaçlara ulaşmak için yeterli sayıda üyeye, araç ve gerece (silah gibi) sahip olup olmadığı değerlendirilmelidir. Diğer yandan günümüzün ulaştığı teknolojik gelişmeler sonucunda bazı suçların çok kolay işlenebildiğini de belirtmek gerekir. Bu tür örgütler fazla üye sayısı, fiziksel güç gerektirmeyen sadece gerekli donanıma sahip olmanın yeterli olduğu suçlardır. Örneğin çeşitli kurumların bilişim sistemlerine girerek ekonomik çıkar kazanmayı amaçlayan, bankaları bu şekilde dolandırmayı öngören örgütleri oluşturan kişilerin evlerini dahi terk etmeden suç işlemeleri mümkündür. Bu kişilerin faaliyetleri gelişmiş birtakım bilgisayar sistemlerinin varlığını gerektirmekte ise böyle sistemlere sahip olup olmadıkları veya ulaşıp ulaşamadıkları tespit edilmelidir.
Yargıtay örgütün var olup olmadığını değerlendirirken elverişlilik unsurunu vurgulamaktadır: " ...ve bu şekli ile örgütün yapısı, sahip olduğu üye sayısı, araç ve gereç bakımından amaç suçlan işlemeye elverişli olduğu anlaşılmakla..." (Yargıtay 8. CD. 123-2009, 2008/4959. 2009/3809).
" .ve bu şekli ile örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı, araç ve gereç bakımından amaç suçlan işlemeye elverişli olduğu anlaşılmakla. "(Yargıtay 8. CD, 3.12.2007, 9222/8495)